29 Eylül 2007

Grup/Müzisyen: Cannonball Jane

Sharon Hogapian bir motosiklet yarışını başlatmaya hazırlanırken

Gülle Çorbası

Çorba yapmak maharettir derler; bilemiyorum, hazır çorba dışında hiç denemedim açıkçası. Yalnız, popüler müzik bir çorbaya döndü hakikaten. Bu çorbayı berbat pişirenler olduğu gibi çok lezzetli yapanlar da var (hay senin kullandığın metafora... Tolga). İnternet sağolsun, artık herkes her tür müziği biliyor ve dinleyebiliyor. Eskiden dinleyiciler için de müzisyenler için de her şey daha zordu. Sonuçta müzisyenler de sınırsız parası olan insanlar değil, onlar da doğru dürüst takip edemiyordu her şeyi. Yeni müzisyenlerden birisi gelsin bana "İnternetten yasal olmayan yollarla mp3 indirmiyorum." desin, "Yalancı, yalancı!" deyip dil çıkaracağım ona.

Cannonball Jane 60'ların Girl-Group sadasından Hip-Hop'a, Motown'dan Trip-Hop'a, Funk'tan Electronica'ya, Garage ve Psychedelic Rock'tan French Pop'a, cazdan Tropicalia ve Bossa-Nova'ya kadar pek çok şeyi bir güzel sindirmiş; utanmamış bir de bunları sentezleyip müzik üretiyor. Gündüzleri Sharon Hogapian adıyla bir ilkokulda müzik öğretmenliği yapıyor, geceleri ise Cannonball Jane'e dönüşüp çalıyor, yazıyor, kaydediyor. Myspace'inde, yaptığı müziği "Sassy Hip-Hop sampling Girl-Group pop!" olarak tanımlamış; bu tanıma katılmamak mümkün değil tabii. Evet Sharon, küstahsın. Arsız arlanmaz bir maymun iştahlısın!


Cannonball Jane'in ilk 45'liği Take It to Fantastic 2006 yılında yalnız Avrupa'da plak olarak basılmış. İlk albümü Street Vernacular da sınırlı sayıda basılmış; şimdi yeniden hem dijital hem de "nesne" olarak piyasaya sürülmekte. Knees Up! isimli EP'si de 9 Ekim 2007'de ABD'de, bundan bir ay sonra da Birleşik Krallık'ta yayımlanıyor. İsteyen bu linki kullanarak satın alabilir.

Peki, Cannonball Jane'i kimler sever? Kanımca kendisi bu konuda oldukça şanslı. 60'lar bağımlısı biri tarafından da sevilecektir, Hip-Hop seven biri tarafından da. Müziği epey bir Candie Payne'i anımsattı bana; ama Cannonball Jane'in yaptığı müzik Candie Payne'in müziğinden daha hoppa, daha zıpır, daha eğlenceli. The Go Team!Beastie BoysLe Tigre gibi isimler tarafından da destekleniyormuş Sharon abla; iyi referanslar.

Hepinize iyi referanslar dileyerek Take It to Fantastic'i ekleyiveriyorum:

Grup/Müzisyen: "Kurtlarım Biçim Biçim" Wolfkin

(Wolfkin, babaannemin telefonuyla bir görüşme hazırlığı esnasında)

Wolfkin'le aylar önce These Are All Illusions isimli şarkıları sayesinde tanışmıştım. Şarkıyı çok beğenmeme rağmen Wolfkin'in diğer işlerine ulaşmam pek mümkün olmadı. Hala da grubun fazla sayıda kaydına eriştiğimi söyleyemem.

Danimarkalı grubun Brand New Pants isimli bir ilkalbümü var. 2006'da Danimarka'da yayımlanmış, 2007'de ise ABD'de sınırlı sayıda basılmış. 29 Ocak 2008'de albümün ABD'de yayımlanacak özel baskısı için grup resmi sitesinde gün sayıyor. Saniye bile sayıyorlar, o derece.

Grubun myspace'inde oldukça geniş bir "etkilenim kaynakları" listesine rastlıyoruz: The Beatles, The Zombies, Jimi Hendrix, Jefferson Airplane gibi 60'lı yıllar ve Psychedelic Rock ikonlarının yanında Kraftwerk'ü; Phil Spector, Roy Orbison, Serge Gainsbourg, Leonard Cohen gibi "klasik" isimlerin yanında Wu-Tang ve Dr. Dre gibi Hip-Hop'çıları görüyoruz. The Smiths, Belle & Sebastian, David Bowie ve Television'ın yanında Pantera'yla kesişip pençelerimizi gösteriyoruz.


Lars Vognstrup
 ve Kristian Godtfredsen'den oluşan grup kısmen tiyatral bir müziğe sahip. Psychedelic ve elektronik etkilere de oldukça açık. Yazının sonuna eklediğim iki şarkı arasından These Are All Illusions hem "sahte orkestrasyon"lara hem de asitli elektronik sadalara; bunun yanında yakıcı gitarlara sahip zengin bir prodüksiyon. A Vacant Heart ise, kanımca en iyi örnekleri Kıta Avrupası'ndan çıkan Downtempo türünün daha "sıcak" bir hali olarak nitelenebilir. Downtempo demişken, yanına Acid Jazz ve Trip-Hop'u da ekleyiverin zaten. Ayrıca bu şarkının çok eski bir caz standardının yeniden yorumlanışı gibi tınlayışını da seviyorum.

Woflkin - These Are All Illusions:


Wolfkin - A Vacant Heart


Wolfkin'in Brand New Pants albümünü bulup bana getirene sürpriz hediyelerim olacak. Yalan söylüyorum, yok hediye falan.

27 Eylül 2007

Grup/Müzisyen: Patrick "Terlikler Patrick, Tebrikler Patrick" Watson

(Patrick Watson'ın inşaatta işçilik yaptığı dönemden bir enstantane)

Öncelikle Seda Abla'mıza zamanında seslendirmiş olduğu müthiş Polaris cingılı için teşekkür ediyor; ardından bu yılın Polaris Müzik Ödülü galibini açıklıyorum: Close to Paradise albümüyle Patrick Watson.

Hakikaten ben açıklıyormuşum gibi hissettim, heyecanlı oldu.

Polaris Müzik Ödülü, Kanadalıların cirit attığı, dilediklerince at koşturduğu bir organizasyon. Bu yıl (ki 2007 oluyor kendisi) The Arcade FireFeistJulie DoironThe Dears gibi adayların arasında Patrick abi malı götürmüş.

Patrick Watson, Kaliforniya'da Kanadalı bir ailenin veledi olarak doğup, Kanada'da yetişmiş. Ufaklığında kilise korosunda "boy göstermiş", bol bol klasik piyano ve caz piyanosu çalışmış. Lise yıllarında da Gangster Politics isimli bir Ska grubunda klavye çalıp şarkılar, türküler okumuş. Bu grubun 1998'de yayımlanmış bir albümü bile var. 2002'de Patrick Watson başka müzik türlerini "keşfetmek" üzere gruptan ayrılıp kendini elektronika olsun, ambiyans müziği olsun, bunlara vermiş. Sonra ne olmuşsa olmuş, Vietnam'a gidip gelmiş, birdenbire "Aman da ben bir grup kurayım, Chamber Pop yapayım." diyerek ilk albümü Just Another Ordinary Day'i 2004'te yayımlamış. 2006 tarihli Close to Paradise ile de muradına ermiş, Polaris'i falan kazanmış. Aferin, çalışkan çocuk.

Patrick WatsonClose to Paradise albümünde zaman zaman Antony'yi zaman zaman Jeff Buckley'i andıran sesini ruhani melodilerle bütünleştiriyor falan filan. Şimdilik iki adet şarkısını paylaşayım, bakarsınız sonra bu albümün incelemesini falan yapar, ıcığını cıcığını çıkarırım (yapmayabilirim de, söz vermiyorum). Bu iki şarkı arasından Giver'ı daha çok beğendiğimi sözlerime ekleyerek bugünün blog postunu da alnımın akıyla tamamlıyor, herkese mutlu yarınlar diliyorum.

Patrick Watson - Luscious Life:


Patrick Watson - Giver:

24 Eylül 2007

Şarkı: "Dungen Bağlama Solo"

Gönül isterdi ki şurada Dungen hakkında adamakıllı, düzgün bir yazı yazayım. Yeni saykedelik akımın bu güzide İsveçli bağımsızının 2004 tarihli albümü Ta Det Lungt hakkında atıp tutayım (Ta Det Lungt'tan önceki ve sonraki 2'şer albümü dinlemediğimi itiraf ediyorum). Bunu yapacağıma "aman da bağlama çaldırmışlar" gibi saçmasapan bir şey yazacağım.

Bu şarkıdan Adil sayesinde haberim oldu. Meğer Dungen'in esas oğlanı, akıl kumkuması Gustav Ejstes, Türkiye'de 60'lı yıllarda rock müzik adına yapılan ve gâvur evlatlarının psychedelic olarak nitelediği şarkıları pek seviyormuş. Bağlamayı da oralardan duymuş. İsveç'te buldukları bağlama çalan bir Türk gencini atıvermişler stüdyoya, çaldırmışlar soloyu (sokaktan saz çalan Türk topluyorlarmış gibi tınladı bu da). Böyle de hoş bir şarkı çıkmış ortaya. (Saz çalan Türkleri stüdyoya tıkıp soloları attırıp öldürdükten sonra dipfrizlerine atan Dungen, sırf bu yüzden dağıldı zaten).


I Guess I'm Floating'den sevgili Connor da (sanki kankam anasını satayım) şu postu yazmış. Bağlama sesini sitara benzetmiş, sitar sanmış genç. Gayet mantıklı aslında; tabii bağlamanın tınısı sitara göre daha "sert".

2007 tarihli albümleri Tio Bitar'dan Çöpkuşağı okuyucuları için geliyor, Så Blev Det Bestämt:

23 Eylül 2007

While My Guitar Gently Beeps

Birkaç zaman önce Ayça'yla Kordon'da çiğdem çitlerken (tam İzmirli oldun Tolga), "Lan neden bi' müzik bloĞu açmıyoruz ki? Açıveelim, gitsin." şeklinde düşüncelere gark olmuş idik. Dün gece oturduk, yaptık, ettik (en çok çabayı da Ayça sarf etti, yeniden teşekkür ediyorum kendisine, evet); birkaç da post ekledik. Ben de, "Artık buradan duyurmanın vaktidir Tolga." dedim kendimce.

Yukarıda gördüğünüz zımbırtı, blogun ilk gönderisinin bir kısmının ekran görüntüsü; aynı zamanda zincirleme isim tamlaması.

Girin, okuyun, yorum yazın, bi'şeyler yapın: While My Guitar Gently Beeps.

Düt düt düt düt, ooooohh.

Barok Jens


Jens Lekman'ın yeni albümü (tabii neye göre yeni, burayı 2010 yılında okuyor olabilirsiniz ve Jens Lekman 2007 yılında yayımladığı albümden sonra 2 albüm daha çıkarmış olabilir falan; ben karışmam, anlayacaksınız artık) Night Falls over Kortedala hakkında birkaç gün önce atıp tutmuştum. Söz konusu atış ve tutuş esnasında kendisinin Baroque Pop ve Chamber Pop dediğimiz müzik türlerinin etkisini de şarkılarından eksik etmediğinden dem vurmuş idim.

Zaten Jens Lekman'ın müziğini duyar duymaz "Ahanda, bu adamın müzik zevki gayet iyi olmalı, güzel şeyler dinliyor kesin, bak söylemedi demeyin." şeklinde düşünmüştüm. Düşünürken neden kendi kendime "söylemedi demeyin" dediğim bir muammaysa da sanırım bu görüşümde yanılmadım.


Aylar aylar önce İstanbul'da Arka Oda'da bir şarkı duydum. Söz konusu eser The Left Banke'in I've Got Something on My Mind'ı üzerine kuruluydu. O sıralar henüz Jens Lekman'la tanışıp kanka olmadığımdan mütevellit şarkının kime ait olduğunu bilemedim. Gündüzdü, DJ falan da çalmıyordu; direkt mp3'ten çalınıyordu şarkı. Aşağı inip hangi şarkı olduğuna bakmaya da üşendim açıkçası. Yalnız Stephin Merritt eserlerine çok benzettiğimden, eve dönünce elimdeki bütün Stephin MerrittThe Magnetic FieldsThe Gothic ArchiesThe 6ths şarkılarını dinledim, eledim, aradım, taradım. Ne yazık ki sonuç olumsuzdu. Meğer şarkı Jens abimize aitmiş, 2005 tarihli 45'likler ve EP'ler toplaması Oh You're So Silent Jens'te yer alıyormuş, adı da Black Cab'miş.


Bunu fark etmeden birkaç gün önce de yine Jens Lekman'ın Maple Leaves'ini bir şeye benzetiyordum; ama neye benzettiğimi bir türlü çıkaramamıştım. Black Cab'i dinledikten sonra onu da anlayıverdim. O da yine The Left Banke'in Walk Away Renee'sinden sample'lar içeriyormuş.

Sonradan internetten araştırdım; kimisi bunu bir "aşırma" olgusu olarak değerlendiriyor. Açıkçası bu görüşe pek katılmıyorum, sample müessesesini seviyorum şahsen.

Madem öyle, dinleyin.

Jens Lekman - Black Cab:



The Left Banke - I've Got Something on My Mind:


Jens Lekman - Maple Leaves:


The Left Banke - Walk Away Renee:

21 Eylül 2007

Seçimli Muasır İsevî Müziği

Böyle bir müzik türü varmış, İngilizcesi: Alternative Contemporary Christian Music imiş. Tabii kısaltmadan duramayan Amerikalı kardeşlerimiz bunu da kısaltıp Alternative CCM yapmışlar.

Bu müziği yapan grupların/insanların önemli bir kısmını tanımıyorum; ancak içinde tanıdıklarım da var: MxPx (pankçı lan bunlar), Sixpence None the Richer, Jars of Clay, Half-Handed Cloud.


Çok teşekkür ederim All Music sana, pek müjdeli müzikler öğrettin bana.

(illüstrasyon)

20 Eylül 2007

Albüm: Jens Lekman - Night Falls over Kortedala

[Service; 2007]

Kortedala Geceleri Bambaşka

Önce birkaç EP'yle kendini gösterip 2004 Mayıs'ında ilkalbümü When I Said I Wanted to Be Your Dog'la görücüye çıkan (ahahah, bu klişeyi de kullandım; çok mutluyum) Jens Lekman ikinci albümü Night Falls over Kortedala'yı Eylül 2007'de yayımladı.

2005 yılında araya bir de 45'lik ve EP'ler toplaması olan Oh, You're So Silent Jens girmişti (bu toplama albümü henüz dinlemiş değilim). İlk albümünde zaman zaman Donovan'vari bir şarkıcı/şarkı yazarı görünümü çizen, Karayip vurmalılarıyla Motown'ı birleştiren, bazen Doo Wop akorlarına kendini veren, kimi zaman 80'ler gitar popuna selam eden, bazı şarkılarda Stephin Merritt tarzı drum machine'lere de yer veren, Chamber Pop etkilerini müziğinden eksik etmeyen Jens Lekman yine çok değişmemiş.


Night Falls over Kortedala'nın açılışını yapan şarkı And I Remember Every Kiss görkemli üflemelileri ve vurmalılarıyla, sızlayan kemanlarıyla Rufus Wainwright tarzı bir "oda pop"u. 60'ların Easy Listening yapan viyolincisi Enoch Light'tan sample'lar da içeriyor. (Sample'a "örnek" diyesim var; ama anlaşılamayabilir sanki direkt öyle denince). Sipping on the Sweet Nectar, Motown'vari bir flüt melodisiyle açılıp Disco ritimleriyle beslenen, sonrasında günümüz Indie Pop şarkılarının handiyse bütün özelliklerini sergileyen güzel bir sentez. Jens abi, ilk iki şarkıda "ilk öpücük" mevzuu etrafında takılmış bir miktar.

"Kız kardeşimi okyanus kıyısına götürdüm; fakat okyanus beni aptal etti, allah kahretmesin." sözleriyle başlayan The Opposite of Hallelujah'da kardeşine bilgece öğütler veresi gelen Jens'in acınası haline tanık oluyoruz (abart Tolga, abart). Neşeli; kemanlarla piyanolarla akı-akıveren güneş ışığı tadında bir ezgi; bildiğimiz tatlı Indie Pop. 

A Postcard to Nina'nın sözleri özel dikkat istiyor kanımca. Güzel bir hikaye anlatıyor Lekman: Genç delikanlı lezbiyen olan ve hemcinsi bir sevgiliye sahip Nina'ya aşık olur. Bir ara Berlin'deki evlerine dahi gider, babasının sorgulamalarına maruz kalır. Evine dönen gencimiz kızın babasından e-postalar almaya devam eder; ve olaylar gelişir. "Yours truly, Jens Lekman" Leonard Cohen göndermesi midir? Mümkün. "Sevgilin olabilirim; ama kız arkadaşınla sevgili olarak da kalabalirsin, takıl yahu!"... Şarkının baştan aşağı mis gibi Motown koktuğunu da ekleyeyim.

Into Eternity'de eski albümden kalan Karayip ışıltıları yeniden su yüzüne çıkmış ("su yüzüne çıkmış" nedir lan; sanki okyanusun dibine gömülmüştü, tövbe yarabbim). Bu şarkıyı 45'lik olarak yayımlamasını tavsiye ediyorum kendisine; ritmi itibariyle oldukça başarılı olacak, kendisini takip etmeyen kitleye de hitap edecektir sanki. Lambada esintisinin yanında Türk Pop müziği havası bile var şarkıda, valla var. Sevgili Architecture in Helsinki'nin Heart It Races 45'liğinin prodüksiyonu bu şarkıdaki mantıkla yapılmış olsaydı daha çok severdim o şarkıyı, iki şarkının ritimleri birbirine oldukça yakın. 

I'm Leaving You Because I Don't Love You'nun sözlerindeki derin hüzünle, melodi ve düzenlemesindeki neşe ve parıltı gayet güzel bir kontrast oluşturmuş. Jens Lekman'ın Stephin Merritt'e çok yaklaştığı bir nokta olarak kayıtlara geç kızım.

If I Could Cry (It Would Feel Like This) başladığında "Allaaaah" demek lazım bir kez. Mis gibi yaylılar ve vurmalılar girdiğinde, "anam anam romantik Motown şarkısı başladı, hay allah" diyorum ben bir kere. Smokey Robinson mısın be mübarek? 60'ların kadın popçularını, mavi gözlü Soul'cularını da anımsatmıyor değil. Bugün bu şarkıyı Dusty Springfield'a versen, söylemeyip, yorumlamayıp da ne yapsın! 

Evet, Your Arms Around Me, bildiğin 80'ler gitar popunu taşıyor buralara. Bir Modern Lovers olsun, bir Morrissey olsun, ne bileyim bir Aztec Camera olsun; "bunları da takip ettim zamanında oğğluuum" diyor sevgili Jens. Shirin'de ise "şarkıya adını veren kız" var. Kortedala Güzellik Salonu'nda çalışan Irak göçmeni genç kız Şirin'den bahsediyormuş şarkı (geyik yapmıyorum, doğru bilgi). Yine böyle bir 60'lar, biraz Britpop (- Yok artık? - Cidden bak! [Arkadaki odadan bağıran üçüncü şahıs] - Araya giren The Smiths bile var bence). Melodide hafif bir melankoli: Piyanolara canlı vuruyorum, kemanları neşeli yaylıyorum; yine de melankoli, yine de melankoli. Veeeeee melannnkol-lii (diyerek de Büyük Usta Kayahan'a selam). 

Jens, "It Was a Strange Time in My Life'da yine mis gibi bir melodi buldum, verdim flütçüye partisyonu, çal dedim Tolga!" dedi, "Abi" dedim, "İyi yapmışsın, dondurmayı çikolata sosu yerine hüzün sosuna bandırmışsın." "Bak sonra Kanske Är Jag Kär I Dig'in isminde İsveççe falan bişiler var ama şarkıyı İngilizce yazdım, kanma." dedi. "Doo Wop da şeyettirmişsin bir yandan." dedim, "Abi bugünlerde Soul'a da gönül verdim, Motown havaları da yediriyorum şarkılarıma." dedi Jens. "Eline sağlık abi dedim, gönlüne sağlık, yüreğine sağlık." Eyvallah çekti. "Kapanışı da gönül verdiğim Doo Wop sadasıyla yaptım, Tolga'cığım." diye ekledi. "Jens'ciğim" dedim, "Ne güzel söz yazmışsın öyle: My heart is beating, beating like Ringo as I pull into the drive-in bingo." 


Bu albüm müziğe muhteşem bir yenilik getirmiyor; hatta hiçbir yenilik getirmiyor (her albümün de müziğe bir yenilik getirmesi gerekmiyor). Geçmişe yönelik bir sadaya ufak tefek elektronik sesler ekliyorsun, bazen Beck havalarına giriyor, bazen Stephin Merritt diyarlarında geziyorsun, yaylıları-üflemelileri eksik etmiyor, eski moda melodileri yeniden yaratıyorsun, pek de güzel yaratıyorsun. Takdirime ihtiyacın olmasa da takdir ediyorum seni. 



Bir de ufak, ilginç bir not ekleyesim geldi: Jens Lekman, Pitchfork'a son zamanlarda sevip dinlediği bir şarkıyı yollamış. Pitchfork "Ki bizim sevdiklerimizi de sıklıkla sever Jens, kankayızdır biz onla." diyerek Kim Ki O'nun Gezegenin Adı Dünya şarkısını incelemiş tam burada.

Hoş bir hareket diyelim, bir kaç video gömelim.

Jens Lekman - The Opposite of Hallelujah:



Jens Lekman - Sipping on the Sweet Nectar:



Jens Lekman - A Postcard to Nina:



Hamiş: Yeni blogumuz While My Guitar Gently Beeps'e Jens Lekman'ın iki şarkısıyla The Left Banke'in (her şey nasıl da birbirine bağlanıyor, yarabbim) iki şarkısı arasındaki bağlantıları ekledim, buyrun bakın.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...