27 Mart 2007

Grup/Müzisyen: The Left Banke

Bazı gruplar var, kendini hissettirmeden öyle bir dinletiyor ki ne kadar çok dinlemiş olduğuma ben de şaşırıyorum. The Left Banke bunlardan biri. Son hafta içerisinde sardırmadan evvel 280 küsur kez dinlemişim, last.fm sayfamda 27. sıradaymışlar. Sonra, "Allah allah" dedim, "ben ne ara bu kadar çok Left Banke dinlemişim ki?". Bunu fark ettikten sonra daha da çok dinledim tabii.


The Left Banke, Baroque Pop adı verilen türün handiyse ilk örneklerini vermiş olan bir grup. Esas oğlanları klavyeci Michael Brown; ve babasının bir kayıt stüdyosu var! 1965'in sonlarında grup kurulma aşamasındayken Mike Brown henüz 16 yaşında, vokalist Steve Martin Caro 18'lik. Yanlarına gitarda George Cameron'ı, basta Tom Finn'i alıyorlar. Davulcuları pek sık değişiyor, grup da zaten her zaman sabit bir dizilime sahip değil.

İlk başta bu dörtlü, yanlarında davulcu Warren David olmak üzere bir araya geliyor. Hepsi de The Beatles, The Zombies, The Kinks gibi grupları seviyor. Mike Brown'ın da babası sayesinde bir klasik müzik geçmişi var, barok müziği çok seviyor, Bach'a hasta oluyor vesair. İlk bir araya geldiklerinde Steve Martin ve George Cameron'ın elinde I Haven't Got the Nerve ve I've Got Something on My Mind gibi şahane parçalar hazır ve nazır durumda bile. Aslında bir grup olma planı yapmıyorlar ilk başta; ancak babaları stüdyosunda bunları duyunca "Lan oğlum sizde iş var, 45'lik falan çıkaralım, albüm yapalım, sizi meşhur edeyim." diyor. Çeşitli kayıtlar yapıyorlar ama bu kayıtlar plak şirketlerinin ilgisini çekmiyor. The Left Banke daha var olmadan dağılıyor.

En meşhur şarkıları Walk Away Renee'nin vokaller dışındaki kayıtları tamamlanmış vaziyette dururken, Mike Brown, davulcu Warren David'le California'ya taşınıyor. O arada grubun diğer üyeleri, hazır kayıtların üzerine pek güzel vokaller yapıyorlar ve sonunda Walk Away Renee bir 45'lik olarak Smash isimli bir plak şirketi tarafından yayımlanıyor. Listelerde 5 numaraya kadar tırmanıyor, grubun en büyük hiti de bu. Bunun üzerine Mike Brown New York'a dönüyor elbette, eşek değil ya! Sonra Pretty Ballerina'yı yapıyorlar, o da 15 numaraya kadar tırmanıp grubun ikinci hiti oluyor. Peşinden çok yaratıcı isimli bir albüm yayımlıyorlar: Walk Away Renee/Pretty Ballerina. Albümdeki şarkıların hepsi çok güzel, nefis barok pop örnekleri olarak dinlenmeyi bekliyorlar hala. Barok tatlarda salınan (aman allahım, "tatlarda salınmak") harpsichord'lar, nefis yaylı aranjmanları, kulak okşayan (kendimi aştım) piyanolar falan...



Yalnız bu arada "grup içi anlaşmazlıklar" büyüdükçe büyüyor, o buraya gidiyor, şu buraya geliyor, karman çorman şeyler oluyor. Mike Brown gruptaki elemanların hiçbiri olmadan, tamamen farklı elemanlarla ve Bert Sommer isimli bir vokalistle bir 45'lik kaydedip yayımlıyor; başarısız oluyor... 1967'nin sonuna doğru grubun esas oğlanları yeniden bir araya gelip Desiree 45'liğini yayımlıyorlar. Sonra Mike Brown yine sıyırıp ayrılıyor gruptan; sorunlu adam. Grubun ikinci albümü The Left Banke Too'nun (yine yaratıcılar albüm adı konusunda) çoğu Mike Brown'sız kaydediliyor. Mike Brown o arada Montage diye bir grup kuruyor, yine Left Banke tarzında. Mike Brown'a grubun diğer üyeleri, "Kurduğun gruba Montage denir, bu yaptığına şantaj denir." şeklinde sesleniyorlar (ya da ben öyle tahayyül ediyorum). 

Grubun basçısı Tom Finn, grubun son günlerini şöyle anlatıyor (az biraz serbest bir çeviriyle): "1969 yılında bu hayvan ve yeteneksiz San Francisco grupları* gelip de ortalığı işgal etmeden önce sofistike duruşumuz, pek güzel yaratıcılığımızla halen ayaktaydık. Bir öğleden sonra Donovan stüdyoya geldi ve Steve'e George Harrison'ın Walk Away Renee'yi pek çok pek çok sevdiğini söyledi; sonra ekledi: The Beatles dağılıyor. Bu bir işaret, bir alamet gibi göründü bize, ve dedik ki: 'Hadi bırakalım bu işleri.' Yapabileceğimizin en iyisini yapmıştık ve Beatles'sız bir dünyada var olmak istemiyorduk." Grup dağıldıktan sonra hepsi ayrı ayrı gruplar falan kurmuşlar, 1970'lerin sonunda yeniden bir araya gemişler; ama bu uzun sürmemiş.

Velhasıl, The Zombies'in müziğinin belki biraz daha neşeli ve orkestrasyonlu versiyonunu yapmış olan (dünyanın en yüzeysel tanımı) bu grubu pek kimse bilmiyor. Bilenler de genelde birkaç şarkıyla tanıyor. Bilenler bilmeyenlere anlatsın.

*Şu "hayvan ve yeteneksiz" San Francisco grupları hakkında Tom Finn'in söylediği şeylere de katılmamak mümkün değil. Hakikaten söz konusu grupların çoğu "sözde-psychedelic müzik" yapıyorlardı, ben kendimi bildim bileli San Francisco psychedelia'sına pek ısınamamışımdır. Aferin size, sofistike The Left Banke çocukları.

18 Mart 2007

Şarkı: The Beach Boys - God Only Knows (1966)

Orada, burada, her yerde 158 kere tekrarladığım bir şey var; yeniden tekrarlamaktan kendimi alıkoyamıyorum. Her nerede ve ne şekilde karşıma çıkarsa çıksın ilk notasından itibaren beni büyüleyen bir şarkı var, ve şu hayatta en çok sevdiğim şarkı o. Yıllardır böyle, ve sanıyorum bundan sonra ne dinlersem dinleyim her zaman öyle kalacak. The Beach Boys - God Only Knows. Böyle bir müzik olamaz!

Brian Wilson kendini spiritualizme vermeye başladığı dönemlerde yazmış bu şarkıyı. Akor dizilimine dair; "Bir ruhun cennete çıkışını tasvir etmek istedim." mealinde bir şeyler diyor. Paul McCartney'in de hayatında en sevdiği şarkı buymuş; sonradan öğrendim. Hatta çok ilginç bir şey de öğrendim: Bu şarkıyı henüz bilmiyorken dünyanın en güzel şarkısının Beatles'ın Here, There and Everywhere'i olduğunu düşünürdüm. "Aman allahım, insanlar bu şarkının güzelliğinin nasıl farkına varmazlar." diye hayıflanırdım. Paul McCartney God Only Knows'u duyduğu günün akşamı bestelemiş Here, There and Everywhere'i, o kadar güzel bir şarkı yazabilmek için. Neredeyse başarıyormuş!

Şarkı ABD'de yayımlandığında listelerde yalnızca 39. sıraya kadar yükselebilmiş. Bazı şeylerin değeri çok geç anlaşılıyor. Amerika'da pek çok radyo istasyonu bir pop şarkısının içerisinde "god" sözcüğünün geçmesine içerlemiş olacak ki bunu yayımlamayı reddetmiş. Amerikalılara tanrıdan akıl fikir diliyoruz ama yakın gelecekte pek mümkün görünmüyor bu.


Bütün Pet Sounds albümünde olduğu gibi bu şarkıda da davullar bir ritim aracı olarak değil başlı başına bir enstrüman olarak kullanılmış. Düzenlemelerdeki her şey o kadar yerli yerinde ve planlı ki. Bu bir şarkı değil, adeta bir dua; Brian Wilson da müzisyen değil peygamber. Şarkıdaki ana vokal Carl Wilson'a ait, o olağanüstü armoni vokallerde bütün plaj çocuklarını duyabiliyoruz.

Sen olmasaydın ne yapardık Brian Wilson, Allah biliyor vallahi.

Ben bu satırları yazarken de yukardan bir şey indi. Bir insan, komşuymuş. Aylardır ertelediği bir konuşmayı yapmak istiyormuş, basları çok açıyormuşum genelde, kısmam gerekiyormuş. Olur.

Baap bapaam baraaam huuuuu...

Mono miksi her yerde bulunan bu şarkının daha az bulunan stereo miksinin linkini vereyim de, dinleyin:



5 Mart 2007

Albüm: Yoko Ono - Yes I'm a Witch

[Astralwerks; 2007]

Oh, No!

Bir şekilde lafı geçtiğinde Beatles'ı dağıtan kadın olarak anılan, "Ne biçim cırlak bir sesi var" nidalarıyla yad edilen bir kadın Yoko Ono. Beatles'ı dağıtma mavralarını bir kenara koyacak olursak müzisyenliği de -diğer performans sanatlarındaki başarıları gibi- ne yazık ki fazla hafife alınıyor Ono'nun.

Sanıldığının aksine müzikle ilgilenmeye John Lennon'la olan beraberliğiyle birlikte başlamıyor Ono. Küçük yaşlarda klasik opera eğitimi almış, 1960'lardaki "happening"lerinde her daim kullanılacak müziklere önem vermiş, onlarla ilgilenmiş. İlk albümünü Lennon'la birlikte 1968'de yayımlıyor. Baştan aşağı deneysel ses kolajlarından oluşan bir albüm bu. 1970'lerden sonra da zaman zaman albümler yayımlaya devam ediyor Yoko Ono. İşte bu albümlerden bir tanesi daha geçtiğimiz ayın başında yayımlandı: Yes, I'm a Witch.


Daha albümün adıyla ve aynı isimli şarkının sözleriyle tokadını atıyor ve cevabını veriyor bizlere: "Yes, i'm a witch, i'm a bitch, i don't care what you say, my voice is real, my voice speaks truth, i don't fit in your ways." / "Evet, ben bir cadıyım, bir kaltağım, ne dediğiniz umrumda değil, sesim gerçek, sesim doğruyu söylüyor, size bol gelirim ben."

Bu albümde, son dönemlerde indie camiasında epey ses getiren müzisyenlerle çalışmış Ono: Le Tigre, The Apples in Stereo, Cat Power, Antony, Peaches, Polyphonic Spree... İşin içinde biraz daha eskilerden güzel isimler de var: The Flaming Lips, Porcupine Tree, Spiritualized, Craig Armstrong...

Albüm zaman zaman electronica, zaman zaman electroclash, zaman zaman neo-psychedelia ("yeni saykedelik akım" diye çevirmek istiyorum ben bunu), zaman zaman funktronica (bu tanımı da şimdi ben uydurdum; mutlaka kullanılmıştır bir yerlerde, birileri tarafından) sularında yüzüyor.

Her bir şarkı için farklı bir müzisyen ya da grupla ortak çalışan Ono, eski şarkılarının yeni hallerinin yanında, tamamen yeni şarkılar da yapmış. Electroclash'e oldukça uzak duran benim gibi bir insan bile Peaches'ın Kiss Kiss Kiss'e yaptığı düzenlemeyi duyduğunda hoşuna gidiyorsa bu işte bir iş vardır sanırım. Feminist kızlar Le Tigre, Sisters O Sisters'ı elden geçirmiş. Tıpkı Kiss Kiss Kiss gibi, John Lennon döneminden kalma bir şarkı olan Every Man Has a Woman Who Loves Him ("Her Erkek Onu Seven Bir Kadına Sahiptir") biraz şekil değiştirmiş; adı Everyman Everywoman olmuş, sözleri de "every man has a man who loves him"/"her erkek onu seven bir erkeğe sahiptir" ve "every woman has a woman who loves her"/"her kadın onu seven bir kadına sahiptir"e evrilmiş, pek de güzel olmuş. Hatta Yoko Ono'nun Blow Up'la beraber kotardığı bu kayıt albümdeki favorilerimden biri haline gelmiş. Cat Power'la (nam-ı diğer Chan Marshall) birlikte düet yaptıkları Revelations'da Chan Marshall'ın ses renginin aslında Yoko Ono'ya ne kadar benzediğini görüp şaşırmamak da elde değil.

Velhasıl, bıdı bıdı etmeyi kesip bir tracklist ve birkaç da download linki uzatalım burdan oraya; bir de utanmayıp her şarkıya puan vereceğim, tutmayın beni:

01 - Witch Shocktronica Intro [Feat. Hank Shocklee] 6,5/10
02 - Kiss Kiss Kiss [Feat. Peaches] 7,5/10
03 - O'Oh [Feat. Shitake Monkey] 9/10
04 - Everyman Everywoman [Feat. Blow Up] 9,5/10
05 - Sisters O Sisters [Feat. Le Tigre] 7,5/10
06 - Death of Samantha [Feat. Porcupine Tree] 5,5/10
07 - Rising [Feat. DJ Spooky] 7/10
08 - Nobody Sees Me Like You Do [Feat. The Apples in Stereo] 8,5/10
09 - Yes, I'm a Witch [Feat. The Brother Brothers] 8,5/10
10 - Revelations [Feat. Cat Power] 7,5/10
11 - You and I [Feat. Polyphonic Spree] 7,5/10
12 - Walking on Thin Ice [Feat. Spiritualized] 5/10
13 - Toy Boat [Feat. Antony with Hahn Rowe] 6,5/10
14 - Cambridge 1969-2007 [Feat. The Flaming Lips] 6/10
15 - I'm Moving On [Feat. The Sleepy Jackson] 6,5/10
16 - Witch Shocktronica Outro [Feat. Hank Shocklee] 6,5/10
17 - Shiranakatta (I Didn't Know) [Feat. Craig Armstrong] 8,5/10

Dinleyin.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...