30 Mayıs 2009

Zouk

Son haftalarda bir araştırma zımbırtısı nedeniyle Karayip müziklerine daldım. Ne yalan söyleyeyim daha önce çok fazla Karayip müziği dinlemiş değildim. Hani Güney Amerika (Brezilya, Arjantin, Peru) müziklerini falan dinliyordum da, işin Karayipler kısmına (Jamaika haricinde) pek girmemiştim.

Şimdi bu Karayip adalarının kolonyal geçmişi sebebiyle orada konuşulan üç ayrı dil var: İngilizce, İspanyolca ve Fransızca. Portekizce konuşan ada yok sanırım, bir tek Brezilya konuşuyor Portekizceyi (yamuğum varsa düzelt). Neyse, İspanyolca müziklere çok fazla ısınamıyordum, Portekizcenin tınısını seviyordum da, İspanyolca olmuyordu bir türlü. Sevdiğim yok desem yalan, Peru müziğini severim; ama işte o standart "latin" müziği deli gibi çekmedi beni hiçbir zaman. Yalnız Fransız Antilleri'nde yapılan müziklere hasta oldum. Hem tınılar daha bir çekici, hem de Fransızca çok yakışıyor abi o müziğe. Tabii bildiğin Fransızca değil o, daha değişik bir şey, Creole Fransızcası. Ne İngilizce, ne İspanyolca, olay Fransızcadaymış. Tabii müzikal olarak da farklılıklar yok değil, daha bir "yaz havası" var (nasıl bilimsel tanımlıyorum belli değil). Afrika etkisi de daha fazla tabii.

Neyse işte, öyle yani. Karayiplerin Fransızca konuşulan bölgelerinde Creole'lerin yaptığı müzikler çok nefismiş. Al sana birkaç örnek mepeüç koyayım da dinle.

Dur mepeüçten önce biraz daha baygınlık geçirteyim. Zouk'tan bahsedecem.

Zouk bir müzik türü; Martinique olsun Guadeloupe olsun oralarda icra ediliyor. (Abi bir de çok komik, bu Martinik, Guadoloupe falan Fransız toprağı ya, adamlar o yüzden Avrupa Birliği'ne dahil. Allahın Antiller'inde AB toprağı var, ayıp. Elinizde avro varsa alın bakın, arka yüzünde Avrupa haritası var ya hani. Heh. Grek alfabesiyle EURO yazısının hemen sağında bu adaların haritaları var; ama Şengen'e dahil etmemişler adamları. Neyse, böyle parantez olmaz olsun).


Zouk diyorduk. Şimdi zouk deyince Creole'lerden bahsetmek lazım tabii; ama üşeniyorum çok uzun ve karışık bir olay. Özetleyeyim. Senin ülkenin Afrika'da olsun, Amerika'da olsun kolonileri var diyelim zamanında. Sen aslında Avrupalısın, anan baban da Avrupalı; ama bu kolonilerde doğmuşsun. İşte o zaman sana Creole diyorlar. Sonra mesela sen Fransa'nın Afrika'daki kolonilerinde doğmuşsun, bir Afrikalı kız sevmişsin, ona varmışsın falan. Melezleşiyorsun; ama Creole özelliğin de devam ediyor. Zaten "saf" Creole yok. Creole dediğin hep melez.


İşte Fransız Antillerinde bu "melezlik" meselesi pek çok tartışmaya yol açıyor. 1970'lerin sonu, 80'lerin başı gibi ortaya çıkan bu zouk denen müzik de melezleşme meselesine yeni bir politik anlam yüklemiş. Antilli-Creole kimliğini savunmuş ve desteklemiş. Bunu da sözlerinde sadece Creole Fransızcası kullanarak ve enstrümantal bileşiminde etnik hibritlikten yararlanarak (Karayipler, Afrika ve Avrupa etkileri; hepsi birden) yapmış. O zamana kadar Antil-Creole
müziğinin "otantik"liğini tanımlamakta kullanılan kriterleri de değiştirmeye girişmiş, başarmış da üstelik.
Zouk'tan önce melezlik "saf olmayan"la, dejenere ve bayağı olanla ilişkilendirilirken, zouk melezleşmeyi olumlu ve zenginleştirici bir süreç olarak desteklemiş ve ona meşruiyet kazandırmaya çalışmış. Tabii herkes bundan memnun olmamış. Hem Creole'lük üzerindeki vurgusu, hem de ırk, temsil ve kimlik siyasetleri gibi konuları ön plana taşıması pek çok tartışmaya neden olmuş. Pek çok kişi zouk'u ve onun temsil ettiği değerleri "dejenere" bulmuş. Mesela Guadeloupe milliyetçileri (komik ama var böyle bir şey) için zouk "yeterince Guadeloupelu" değilmiş ("yetersiz milliyetçi" sözü Fatih Terim'e özgü değil demek). Fakat bu tutucu angutlar ne derse desin bu müziğin "Guadeloupelu" (içinden) olduğu tüm dünya tarafından kabul edilmiş. Sonuçta Guadeloupelu insanlar da ırkların karışımının sonucu, bu müzik de öyle. "Aslında hepimiz öyle değil miyiz?" diye mesajımı da vereyim.

Sıkıldın biliyorum, şu şarkıları dinle açılırsın:



Taxikréol - Mandolin'
Mandolin' by Taxikreol on Grooveshark

Ralph Thamar - Mi Se La
Mi Se La - Ralph Thamar by Putumayo on Grooveshark

Kassav' - Rété [Live]
Rete by Kassav' on Grooveshark

Kali - L'Histoire du Zouk
L'Histoire du Zouk by Kali on Grooveshark

(Genelde sevmediğim 2/4lük ritmi bu müzikte sevdim ya, helal valla bu abilere)

Anahtar

Benim yaşadığım bir ev var (şok edici bir bilgi oldu bu sanırım). Evim giriş katında (sarsıcı bilgiler devam ediyor). Evimin bir balkonu var; balkonun da biri odaya açılan normal balkon kapısı, diğeri parmaklıklı demir kapı olmak üzere iki kapısı var (çok şaşırıyorsunuz, farkındayım).

Bugün bakkala gittim (hadi ya?). Dur şöyle anlatayım.

Bugün bakkala gitmek için evden çıkacağım, kıçımda bir şort var, ceplerini kontrol ettim dışarıdan. İçinde para olduğuna, bunun yanında evin de anahtarı olduğuna kanaat getirdim ve çıktım. Bakkalımla sohbetimi ettim, alışverişi yaptım evime döndüm. Cebimden anahtarı bir çıkardım, baktım ki balkonun anahtarı. Evin anahtarı evde kalmış. Balkona tırmandım, şükürler olsun ki yaz ayı olduğu için içteki kapı kapalı değil (içteki kapı dıştan açılmıyor); ama dıştaki demir kapı kilitli. Cebimde o demir kapının anahtarı var, oh. Açtım balkondan daldım eve. Tip tip baktı yoldan geçenler (evim cadde üzerinde). İnsan böyle durumlarda kendi kendine yüksek sesle konuşuyor, daha bir salak görünüyor.

Balkona tırmanıp, demir kapıyı açmaya çalışan bir angut neredeyse bağırarak şöyle diyor kendi kendine: "Oha be, anahtarı unutmuşum eheh, olacak iş değil ya, neyse ki bu balkonun anahtarı yanımdaymış ahuahua."

O balkonun kapısının anahtarı cebime nereden nasıl girdi, onu anlamadım ben.

Biliyorum hiç ilginç bir anı değil bu, kime ne yazıyorum işte. Belki kendime hatırlatmak istiyorum, belki bana komik geldi, hatırlayıp o anı yeniden yaşamak istiyorum. Allah allah ya. Sıkıcıysam kime ne lan? Etiket falan da yok size, hadi.

27 Mayıs 2009

La Chanson de Mardi Gras

Her kültürel grubun belirli müzikal seslere belirli tepkiler verdiğini biliyoruz. Mesela Türkiye kültüründe "yanık" diye bir olgu var. Bir şarkı "yanık" bir şekilde söyleniyorsa bu toprakların insanları o şarkıyı ve sesin niteliğini çok beğeniyorlar, duygulanıyorlar, hatta ağlıyorlar. Bu "yanık" meselesi üzerine Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bilimleri bölümünden Doç. Dr. Ayhan Erol'un güzel bir çalışması var: http://www.musicstudies.org/first%20issue/FULL/Associative_Structure_EROL(86-96).pdf

Bu çalışmada Devrim Kaya'nın seslendirdiği Yeşil Kurbağalar isimli türkü üzerinden nefis bir kültürel analiz yapılmış. Videoda da insanların türküye dair duygusal tepkilerini net bir şekilde görebiliyoruz:



Burada türküyü dinleyen insanların yarattığı anlamlar yalnızca estetik anlamlar olmanın ötesine geçiyor ve farklı duygu ve düşünceler uyandırarak farklı hisler oluşmasına neden oluyor. Bu türküyü yurtdışında verdiği bir konferansta da dinleten Ayhan Erol, Anadolu topraklarıyla kültürel bir bağlantısı olmayan katılımcıların türküyü estetik olarak çok beğendiklerini, adeta hayran kaldıklarını; fakat ağlamak ve benzeri duygusal tepkiler vermediklerini belirtiyor.

Açık söyleyeyim, ben de bu türküyü beğeniyor olmama rağmen dinlerken öyle "hisleniyor" falan değilim. Peki bütün bunları neden yazdım?

Biraz önce bir Cajun müziği örneği dinledim. Cajunların (Louisiana, ABD'de yaşayan Fransızca konuşan etnik topluluk) geleneksel bayramlarından olan Mardi Gras esnasında icra edilen bir şarkı bu. Açtım videoyu, dinlemeye başladım, kemancı çocuk önce ağır bir tempoyla çalmaya başladı. Arkasından da akordeon, gitar ve vokal girdi. İşte o akordeonun girdiği noktada içimi bir ürperme aldı ve gözlerim doldu. İnanılmaz etkilendim. "Acaba Cajun kökenlere mi sahibim?" diye bir an düşünmedim değil. Buyrun siz de izleyin (adamın sesi de pek "yanık" -bizim anlayışımıza göre-):


8 Mayıs 2009

- Bye! - (Click)

Bu gâvur filmlerinde, dizilerinde görüyoruz. Bizim ananelerimize, örf ve geleneklerimize asla uymayan bir sürü şey var, kabul. Fakat öyle bir şey var ki ben bunu kabullenemiyorum. Kendimi o an "bye!" diyen insanın yerine koyuyorum, kabullenemiyorum yahu.

Diyelim iki insan telefonda konuşuyorlar. Filmlerdekini diyorum. İkisi erkek olur, biri kadın biri erkek olur, ikisi de kadın olur... Cinsel tercihleri falan önemli değil. Konuşma ne kadar "olumlu" olursa olsun, ne kadar gönülden, ne kadar sevgi dolu olursa olsun bu konuşmaların %87.38'i şu şekilde bitiyor:

- Högöy högöy högöy.
- Heger heger heger.
- Bye!
- (Click)

"Bye!" demiş olan ve suratına telefon kapatılan insan ise gülümsemeye devam ediyor. (Click) yapan genelde "cool" oluyor gerçi. Bazen (click) yapan da gülümsüyor falan; ama daha ziyade cool oluyor işte. İkisi de mutlu mesut hayatlarına devam ediyorlar. Bu nasıl ilişki, nasıl arkadaşlık, nasıl dostluk, nasıl sevgililik, nasıl annelik, nasıl babalık? Lanet olsun tamam mı!

She's Guilty!

Al işte, Alman fotoğrafçı Ilse Bing bu. 1931 yılında böyle bir fotoğraf çekmiş. Gezegendeki kızların (gezegendeki son gemiye binip çek git) 2000'lerde geleceği durumun müsebbiplerinden biri olduğunun farkında değil. Hey gidi...

Yok lan, güzel foto.

3 Mayıs 2009

Futbol, alkış ve yalnızlık

Bir ev arkadaşım var benim. Kendisi benden epeey büyük, kocaman adam olmuş maşallah, tütütü, nazar değmesin. 40 yaşında falan herhalde. Neyse, fanatik bir Fenerbahçeli. Bu gece de Beşiktaş - Fenerbahçe maçı vardı malum. Hasan abi kendi odasında kurmuş düzenini, Digiturk falan, izliyor maçı. Ben kendi odamda takılırken içeriden alkış sesleri duyuyorum. Bağırma yok bugün (normalde bağırırdı). Sanırım Fenerbahçe'nin şampiyonluk iddiası kalmadığından bağırmıyor; ama ne zaman içeriden bir alkış sesi duysam anlıyorum ki Fenerbahçe gol atmış. Öyle bir iki alkış değil ha, 30 saniye falan sürüyor bu alkışlar. Maç sırasında iki kez alkış alarmı aldım, tamam dedim Fenerbahçe iki gol atmış. Biraz önce de son alkışları aldım, saate baktım, dedim herhalde maç bitti, onu alkışlıyor. Hakikaten onu alkışlıyormuş.

Sorarım size, bir odada yalnız başına maç izlerken golü ve maçın güzel bir skorla bitmesini bilinçli olarak uzun uzun alkışlamak nasıl bir davranıştır yahu? Bilemedim ben. Bağırsan daha mantıklı lan, valla bak, heyecan olur bağırırsın bilmemne. Hadi bağırırken alkışlamayı da anlarım, eller boş durmasın; ama sadece alkışlamak? Bana göre değil. Sorry, bye.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...