11 Aralık 2008

Artık İngiltere diye bir şey yok adamım!


Birmingham'da yaşayan beyaz bir Reggae hayranı olan Jo-Jo, araştırmacı Simon Jones'a şöyle diyor:

"...artık 'İngiltere' diye bir şey yok... Hindistan'a hoş geldiniz kardeşlerim. Burası Karayipler!... Nijerya!... İngiltere yok adamım. İşte bizi bekleyen bu. Balsall Heath kaynama noktasının merkezi, çünkü dışarı çıktığımda sadece yarı Arap, yarı Pakistanlı, yarı Jamaikalı, yarı İskoç, yarı İrlandalıları görüyorum. Biliyorum çünkü ben de öyleyim [yarı İskoç, yarı İrlandalı] ... Ben kimim?... Söyleyin, ben nereye aitim? Siyahlarla, Pakistanlılarla, Afrikalılarla, Asyalılarla, adını sen koy, birlikte büyüdüm... Peki ben nereye aitim?... Ben bir parça hepsiyim. Dünya bana ait... Jamaika'da doğmadık... 'İngiltere'de de doğmadık. Burada doğduk, adamım. Burası bizim. Ben böyle görüyorum. Olanları bu şekilde ele alıyorum."

Hebdige, Dick (2003[1987]) Kes Yapıştır: Kültür, Kimlik ve Karayip Müziği, çev. Çağatay Gülabioğlu. Ayrıntı Yayınları: İstanbul.

Tel'in hakkı

"Hiç kimse bir tınıyı, müziği sahiplenemez. Hiç kimse onu ne zapturapt altına alabilir ne de üzerinde telif hakkı iddiasında bulunabilir. En iyisi bunu hiç denememektir."

Hebdige, Dick (2003[1987]) Kes Yapıştır: Kültür, Kimlik ve Karayip Müziği, çev. Çağatay Gülabioğlu. Ayrıntı Yayınları: İstanbul.

22 Kasım 2008

Film: Dreamgirls (2006)

Geçenlerde Dreamgirls'ü izleme fırsatım oldu. Müzikallere çok hasta değilimdir, ama bir müzikal iyi yapılınca da gerçekten iyi oluyor. Bu da onlardan biri.



Öncelikle Ekşi Sözlük'te gördüğüm bir yorum üzerine iki cümle yazmak istiyorum, yazmasam ölürüm.

Deniyor ki; "İddiaya göre The Supremes'den esinlenmesine rağmen standart, fazla bir özelliği olmayan Broadway müzikali tarzı şarkılar içeren film. Gerçek Supremes muzigi Broadway için fazla 'siyah' olup Amerika'nin bağrından kopup New York'a gelen turistlere fazla gelir diye midir bilinmez."

Yok böyle bir şey canlar. Filmi 1 hafta önce falan izledim, soundtrack'ini ise şu an dinlemekteyim, adamlar tamamen 1960lar ve 70lerdeki r&b, Motown, soul ile 1970lerdeki disco akımlarını birebir yansıtabilecek şarkılar yapmışlar. Yalnız doğal olarak analog kayıt bilmemne kullanmadıkları için bir miktar 'modern' tınlamış o kadar. Motown, evet, 'siyah' bir müziktir, Detroit'in yerlisidir falan; ama Amerika Birleşik Devletleri'nin güneyinde yapılan soul müziğe göre daha melodik, daha sofistike ve daha poptur. Southern soul daha ziyade ritim üzerine kurulu ve daha çiğ olup zaman zaman blues etkilenimlerini abartırken northern soul ve Motown'da blues etkisi çok azdır ve müzik, melodi ve vokal armonileri üzerine kuruludur. Açıkçası şahsen kuzeyli soul'u daha çok severim.

Gelelim filmdeki hikayelere. Filmi izlemeden önce The Supremes ve Motown Records üzerine kurulu olacağını düşünüyordum, tam öyle değilmiş. En azından bu işi 'birebir' yapmamış.

Tamam, The Supremes meselesi gerçek öyküye oldukça yakın. Deena Jones (Beyoncé), Diana Ross olmuş; Lorrell Robinson (Anika Noni Rose), Mary Wilson olmuş; Michelle Morris (Sharon Leal), Cindy Birdsong olmuş. Effie White (Jennifer Hudson) ise Florence Ballard olmuş, ama tam da olmamış. Yani mesela ses olarak tutmuyor, Florence Ballard öyle Aretha Franklin gibi sesi olan ve kilolu bir kadın değil. O karaktere Aretha'yı da katmışlar gibi olmuş.

Onun dışında Jamie Foxx'un canlandırdığı Rainbow Records'un kurucusu olarak kurgulanmış Curtis Taylor, Jr. karakteri Motown'un kurucusu ve zamanında Diana Ross'la da beraber olan Berry Gordy, Jr.'ı andırıyor, fakat yalnızca andırıyor. Hikâyeyi renklendirmişler, bir sürü şeyi çıkarmış bir sürü şeyi eklemişler. Eh olsun tabii canım, lafım yok.

Sonracığıma Eddie Murphy'nin canlandırdığı James "Thunder" Early karakteriyle Motown'la alakalı alakasız pek çok soul müzisyeni tek bir kimlik altına sokulmuş. Ne bileyim bazı diyaloglardaki göndermeler James "Thunder" Early karakterinin erken dönemi için Jackie Wilson benzerliğini akıllara getiriyor. Sonra bir ara kafaya bereyi geçiriyor ve "Patience" diye bir şarkı yapıyor; birebir 1971 Marvin Gaye'i, "What's Going On" dönemi. Sonracığıma bir ara bir konserde sapıtıyor ve James Brown'a dönüşüyor falan. Böyle bir karma oluşturmuş gençler. Biraz daha incelenirse belki başka müzisyenlerin izleri de saptanabilir.

Son olarak bir de Keith Robinson'ın canlandırdığı C.C. White karakteri var. Filmde Effie'nin kardeşi ve aynı zamanda The Dreamettes'in (sonradan The Dreams) şarkılarını yazan adam. Hatta Rainbow Records'un şarkı yazarı falan oluyor. Burada bir Smokey Robinson göndermesi mevcut. Motown Records'un ilk dönem önemli şarkı yazarlarından ve şarkıcılarından biriydi kendisi, malûmunuz. Tabii bu da pek tutmuyor, Smokey Robinson, Motown'daki herhangi bir müzisyenin kardeşi değildi ve yalnızca beste yapmakla uğraşmıyordu.

Özetle film, Motown Records'la ilgili minik ipuçları, The Supremes'le ilgili ise daha büyük ipuçları taşımakla birlikte, bunların gerçek hikâyesi niteliğini taşımıyor. Arada yine diğer Motown, r&b ve soul gruplarına dair göndermeler de içeriyor: The Campbell Connection'ın The Jackson 5 olmadığını kimse iddia edemez mesela. Motown dışından adamlara da gönderme yapmışlar: Misal The Family Funk, Sly & the Family Stone'u andırıyor falan filan. Ha bu demek değil ki "keşke daha gerçekçi olsaydı". Hayır, sadece konuyla ilgili çok bilgi sahibi olmayan yeni nesli aydınlatayım istedim (yaşım 87). Hani sanmasınlar ki bu film The Supremes'in ve Motown'ın gerçek öyküsünü anlatıyor. Arada dokunduruyor, o kadar. Güzel mi? Güzel. Mis gibi mi? Mis gibi. Nefis bir kurgu, su gibi akan siyah müzikler... Daha ne olsun? Haydi bakalım.

28 Şubat 2008

Albüm: The Go - Howl on the Haunted Beat You Ride

[Cass; 2007]

De Get

(Goygoycular "komple retroyuz" edalarıyla salınırken)

Her zaman olduğu üzere, bir grup keşfettim. Adı The Go. Gençler 1998 yılında Detroit'te kurulmuşlar, Detroit'in 90'lar sonundan itibaren yükselen "Garage Rock Revival" zımbırtısına dahiller. Hatta The White Stripes'ın (ki pek sevmem açıkçası) Jack White'ı 1999 yılının başlarına kadar bu grupla da çalışmaktaymış. İlk albümleri Whatcha Doin' ("Neaabıyon") 1999 Eylül'ünde yayımlanmış. Albümdeki bazı şarkılarda Jack White'ın gitar ve vokallerine de rastlanmakta (imiş, ben albümü dinlemedim). İkinci albümleri The Go ("De Get") 2003'te yayımlanmış (ne yalan söyleyeyim, bunu da dinlemedim). Üçüncü ve şimdilik son albümleri Howl on the Haunted Beat You Ride ("Ulu Dur Bakalım Nereye Kadar") ise 2007 yazının sonunda "raflardaki yerini almış". Bu albümü de dinlemedim dersem dayak yiyeceğimi biliyorum; dinledim bunu, korkmayın. Albümün girişindeki ilk 3 şarkı hakikaten çok iyi. Ondan sonraki şarkılarda arada çürük çarık çıksa da (abartıyorum) albümün geneli yine de fena sayılmaz. Yalnız hakikaten ilk 3 şarkıdaki çekicilik bir süre sonra azalıyor. Buldukları en hoş melodilerin önemli bir kısmını o şarkılarda kullanmışlar sanki.

(Aman yarabbim, albüm kapağımız nasıl da retro oldu değil mi?)

Peki bu abiler (en azından son albümleri baz alınarak) nasıl müzik yapıyorlar? Garage Rock Revival demiş idik zaten. 1960'ların garaj müziğini canlandırmak gibi bir misyonları olduğunu söyleyebiliriz kendilerinin. Albümün kayıtları 40 yıl önce yapılmış gibi tınlıyor; kötü bir şey değil, misyonlarına bakacak olursak iyi bir şey. Bazı şarkılarında bu garaj rock etkisinin yanısıra (hatta ondan daha fazla) 60'ların The HolliesThe TurtlesThe Yardbirds hatta The Herman's Hermits gibi gruplarına dair bir şeyler de yakalamak mümkün (evet; birbirinden farklı gruplar bunlar, farkındayım). Buna kısaca "60'lar ortası İngiliz popüler müziği etkisi" diyebiliriz. Ancak şarkılar genellikle 60'ların garaj rock müziği istikametinde ilerliyor.

Albümdeki en "garaj" şarkılar Down a Spiral ve Help You Out sanırım. Yalnız Help You Out'taki vokallerde acayip bir Ozzy Osbourne etkisi var ki, öyle çok hoşlandığımı söyleyemeyeceğim. Giriş şarkısı You Go Bangin' OnThe Yardbirds'ü anımsatıyor. Mary Ann'in bir The Hollies şarkısından hiçbir farkı yok, bu şarkının bir yerinde Phil Spector'a da ufaktan bir saygı duruşu yapılmış; onun ne olduğunu da siz bulun. Invisible FriendsSmileCaroline gibi şarkılar Garage Rock'ın oldukça uzağına düşüyor, iyi ki de öyle oluyor; hoş melodiler (Garage Rock sevmiyor değilim, seviyorum tabii de; burada iyi olmuş böyle olması, onu diyorum). Özellikle Invisible Friends ve Caroline'da 60'lar ortası İngilizleri yanında The Bees'e epey "yakınsadıklarını" da söyleyebiliriz. Bazı şarkılarda ise Spoon'un güncellenmemiş hali gibi tınlıyorlar. Bunu şöyle açıklayayım: Şarkı yapıları pek çok noktada benzer özellikler içeriyor; fakat kullanılan ekipman ve yaratılan tını oldukça farklı.

Böyleyken böyle işte. Biraz dağınık bir yazı oldu; ama idare edin.

The Go - You Go Bangin' On:


The Go - Invisible Friends:


The Go - Caroline:


The Go - Help You Out:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...