25 Mart 2024

Bir Grup İki Şarkı: Spandau Ballet - True / Gold (1983)

Michael Hann isimli bir abimiz Spandau Ballet hakkında şöyle demiş:

"I loathed Spandau Ballet first time round; I loathe them equally now. More than any other musical assembly with the possible exception of Stock Aitken and Waterman, they are Thatcherism on vinyl. 

...

But the link between Spandau Ballet and Thatcherism is about more than the personal politics of Tony Hadley. It's about the emptiness of Spandau, the aspiration to do nothing more than look good in a nightclub, the happy embrace of style over substance.

...

Spandau Ballet weren't about the music, just as chrome-and-black-leather furniture wasn't really about sitting down."

Bu abiyle oturup iki bira içeyim desen sıkıntıdan ölürsün, çok net.

Duyduğum ilk Spandau Ballet şarkısı "True" idi. "Cheesy" olduğunun, "yüzeysel" olduğunun son derece farkındaydım ama şarkıya bayılmıştım. Şarkıdaki "sahte" duygusallık mükemmel bir kere! Son derece teatral. İnsanı alıp şarkıyı söyleyen adamın yerine koyuyor. Birdenbire abartılı ve coşkulu bir şekilde şarkıya eşlik etmeye başlamayan insan, oturup insanlığından şüphe etmeli. Müzikal anlamda sophisti-pop'a yakınsayan atmosferi, "Quiet Storm" özelinde bariz Motown etkisi, sözlerindeki Marvin Gaye göndermesiyle kalbimdeki yeri büyük "True"nun.

Spandau Ballet - True

Bir de "Gold" var ki "pure joy"! ("Saf neşe" yazacaktım ama olmuyor, o hissi vermiyor). Zaman zaman sevinç patlamaları yaşatıyor, yine içine alıp bambaşka bir kişiliğe büründürüyor insanı. Müzik dediğin şeyin olayı da bu zaten olm! (Michael, sana diyorum). "Cause you are... gold!" kısmında bağırmayan, saçma sapan hareketler yapmayan insan bizden değil.

Spandau Ballet - Gold

Diyeceğim odur ki her zaman "derinlikli", daima "manalı", hep "mesajlı", sürekli bir şeylerle kavgalı olamaz insan. "Yüzeysel" olana ilişkin nefretiniz beni daha da yüzeysel hale getiriyor. Bunun için size teşekkür ediyorum.

"You are gold!

Always believe in your soul

You've got the power to know

You're indestructible

Always believe in

'Cause you are

Gold!"

23 Mart 2024

Şarkı: The Beatles - And Your Bird Can Sing (1966)

Her ne kadar power pop terimi ilk kez 1967'de Pete Townshend tarafından verilen bir röportajda The Who'nun "Pictures of Lily" şarkısının tanıtımında kullanılmış olsa da benim için ilk (ve en mükemmel) power pop şarkısı 1966 tarihli "And Your Bird Can Sing". Neden mi? 

Power pop'un benim için en büyük alamet-i farikalarından biri, bir şarkıda ritim gitarla her bir akorun bir ölçünün her vuruşunda dörtlük nota süresinde çalınması. Mükemmel power pop şarkılarından olan Big Star'ın "September Girls"ü, Teenage Fanclub'ın "I Don't Want Control of You"su, "The Concept"i, "What You Do to Me"si, Television Personalities'in "If I Could Write Poetry"si hep böyle. Tabii bir şarkının power pop sayılması için bu zorunlu değil, hatta power pop şarkılarının çoğu bu özelliği sergilemiyor, ama bir şarkıda bu şekilde çalınan bir gitar varsa %99 power pop'tur.

Bu şekilde çalınan gitarın en mükemmel örneği de "And Your Bird Can Sing". Üstelik tek ölçü sektirmiyor, şarkı boyunca bir ritim gitar (John) bu şekilde çaldıkça çalıyor. Şarkıdaki gitar tonunun, sonradan power pop olarak anılacak şarkıların %90'ında kullanılan tonun birebir aynısı olması da cabası. Genel sound da aynı şekilde. Tam anlamıyla bir "genre-defining song" yani. Gençler her zaman olduğu gibi yine zamanın ötesinde takılıyor.

Üstelik dünya üzerindeki en güzel gitar solosu da bu şarkıda. Soloyu iki gitar (Paul ve George) birlikte armonik bir şekilde çalıyor ve bu şekilde gitar çalacak olan Southern rock, hard rock ve heavy metal gruplarına yol açıyor.

The Beatles - And Your Bird Can Sing

Ayrıca yıllardır telefon zilim olarak bunu kullandığımdan ne zaman çalmaya başlasa hemen telefonuma bakıyorum, Pavlov'un iti olmuşum.

Şarkı: Neil Young - Heart of Gold (1972)

Neil Young'ın hem melodik hem armonik hem de enstrüman kullanımı açısından çok daha zengin şarkıları var ama bu şarkının basitliğinin verdiği o güzellik, su gibi akıp gitmesi bambaşka.

Neil Young - Heart of Gold

22 Mart 2024

Şarkı: The Mynah Birds - It's My Time (1966)

Rick James ve Neil Young'ın bir dönem aynı grupta çaldığı ne zaman yeniden aklıma gelse benim mind = blown. Üstelik Motown Records label'ı altında. Bu da yetmezmiş gibi grupta Bruce Palmer da var.

Şöyle ki, James Johnson isimli Buffalo, New Yorklu bir genç, 1960ların başında henüz 15 yaşındayken asker olacam diye tutturup gidip ABD Donanması'na yazılıyor. 1964 Ağustos'unda, 16 yaşındayken aktif göreve çağrılıyor ama birdenbire üç buçuk vaziyetlerine girip Kanada'ya kaçıyor. Başına dert almayı pek seven küçük James, bir gün Toronto'da sokakta birileriyle kavga ederken tam çok pis dayak yemek üzereyken Levon Helm ve Garth Hudson tarafından kurtarılıyor. Dünya ne kadar da küçük. Levon Helm ve Garth Hudson, birkaç sene sonra efsanevi The Band'in belkemiği olacak iki müzisyen. O dönemlerde ise Levon and the Hawks isimli bir grupları var.

Levon ve Garth, küçük James kendine gelsin diye onu bir bara götürüyor. Barda çalan grubu beğenen James, kendini sahneye atıp şakımaya başlıyor. Grup da "Vay amk, iyi söylüyor la bu!" demek suretiyle küçük James'i aralarına katılmaya davet ediyor. Bizim James de asker kaçağı falan ama sözüm ona denizci ya, grubun adını The Sailorboys olarak değiştiriyorlar. Ya ben neyse...

O bar benim bu pub senin çalarlarken bizim James boş durmuyor, Toronta'da kendine müzisyenlerden oluşan bir çevre de ediniyor. Bu müzisyenlerden biri olan Shirley Matthews, James Johnson'ın asker kaçağı olduğunu öğrenince, "Evladım sen salak mısın? Gerçek adını kullanma, yakalanacaksın. Değiştir şu adını," diyerek Ricky James Matthews adını öneriyor (Ricky Matthews, kadının yakın zamanda ölen kuzeninin adıymış falan filan). O günden sonra James Johnson, oluyor sana Rick James. The Sailorboys da adını The Mynah Birds olarak değiştiriyor. 

1964'ün sonunda grup Columbia Records için bir 45lik kaydediyor, 1965'in başlarında yayımlanan 45'lik ses getirmiyor. Kısa bir süre sonra The Mynah Birds'ün basçısı, Jack London & the Sparrows isimli bir gruba gidiyor, onların basçısı olan Bruce Palmer da The Mynah Birds'ün yolunu tutuyor. 

The Mynah Birds, 1966'nın başlarında bir şekilde Motown Records'la önce bir 45'lik, ardından da bir albüm kaydetmek için sözleşme yapıyor. O arada grupta değişiklikler yapmak istiyorlar, bazı üyeler çıkıp yerine yenileri geliyor. O yenilerden biri de Bruce Palmer'ın çok yakından olmasa da tanıdığı yerel bir müzisyen. Adı da Neil Young. Allah'ın işine bak.

The Mynah Birds'ün ilk 45'liği olarak "I've Got You in My Soul" isimli bir şarkı düşünülüyor. Ancak birisi bunlara diyor ki, "Olm bu yaptığınız şarkı Them'in 'Little Girl'ünün aynısı!" Buna "Hassiktir!" diye cevap veren grup üyeleri, şarkıyı kaydetmekten vazgeçip "It's My Time"ı kaydediyor.

45'lik tam yayımlanmak üzereyken grup üyeleri menajerlerini kovuyor çünkü Motown'ın yolladığı avansı çatır çutur yemiş adam. Kovulunca hırs yapan menajer, Rick James'in asker kaçağı olduğunu Motown'a ispikliyor. Zavallı Rick yakalanıp hapse atılıyor, 45'lik yayımlanamıyor, albüm planları da rafa kalkıyor. Neil Young ve Bruce Palmer kendilerini yollara vurup Los Angeles'a gidiyorlar ve yanlarına üç kişi daha alıp Buffalo Springfield'ı kuruyorlar. Gerisini biliyorsunuz, gelsin Crosby, Stills, Nash & Young'lar, gitsin Crazy Horse'lar. Tey tey. Rick James de bundan 10 sene kadar sonra yeniden Motown'la anlaşıp bir funk efsanesine dönüşüyor. Müzik cahillerinin MC Hammer'ın "U Can't Touch This"inde sample'landığı için tanıdığı "Super Freak"i yapıyor falan filan.

"It's My Time" ise kaydedildikten tam 40 sene sonra, 2006'da, The Complete Motown Singles, Vol. 6: 1966 vesilesiyle ilk kez biz faniler tarafından duyuluyor.

The Mynah Birds - It's My Time

Bu da böyle bir anımdır, arkadaşlar. Evet, ben de oradaydım.

Bir not olarak da şunu ekleyeyim: The Cure'un "Boys Don't Cry"ında şarkıya kişiliğini kazandıran senkoplu bir davul atağı vardır. İşte o davul atağının hatta atağa eşlik eden akor değişiminin aynısı, belki de daha güzeli 15 yıl kadar önce kaydedilmiş bu şarkıda da var. O tip bir davul atağına 1966'dan önce kaydedilmiş hiçbir şarkıda denk gelmiş değilim. O nedenle buradan grubun davulcusu Rickman Mason'a da selam ederim.

The Cure - Boys Don't Cry
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...