10 Şubat 2014

Gezi Parkı'nın Tanığı

Türkiye'de yaşayan İtalyan yazar Luca Tincalla, Gezi Parkı direnişinin birebir şahidi ve katılımcısı olarak geçtiğimiz aylarda bir kitap yayımladı. Kitap, en azından şimdilik, Türkçeye çevrilmiş değil; fakat İtalyanca bilenler bu linkten indirip okuyabilir.

Tincalla yalnızca bu kitapla yetinmiyor, İtalyan medyasına (ve sosyal medyasına) Türkiye hakkında sürekli içerik sağlıyor. İnternet sansür yasasına karşı 8 Şubat'ta gerçekleştirilen gösterilere de katıldı ve bir yazı yazdı. O yazının Türkçe çevirisini aşağıya ekledim. Bu arada ufak bir açıklama da yapayım hemen: Yazının başında, Gezi Parkı'na dair yazdığı kitaba İtalya'da gösterilen ilginin yetersizliğinden yakınıyor aslında biraz da; çünkü bu ilgisizlik nedeniyle kitabını kendi imkânlarıyla bastırmak durumunda kaldı ve İnternet üzerinden de e-kitap olarak dağıtıyor. Tek istediği ise Türkiye'nin ve "Gezi ruhu"nun sesinin başka diyarlarda da duyulması.


#İstanbul #Taksim: İnternet Sansürü Protestosu


Yazan: Luca Tincalla
İtalyancadan Çeviren: Tolga Darcan

Fotoğraf: Luca Tincalla

8 Şubat akşamı, İnternet sansürüne karşı gösterilere katılmak üzere Taksim’e gittim. Çünkü imza kampanyalarına katılmak ve öfkelenmek, ne yazık ki yeterli olmuyor. Bir şeyler yapmak gerek, olabildiğince. Spor olsun diye şikayet edenler hiçbir şeyi değiştiremiyor, tıklama-aktivizminin ötesine geçemiyorlar. Elbette ki olan bitene gözlerini, burunlarını, kulaklarını ve başka yerlerini tıkayanlardan daha iyiler. Örneğin, “benim nasıl düşündüğümü sen bilmiyorsun” diyenlerden. Madem öyle söyleyin bana. Siz benim nasıl düşündüğümü biliyorsunuz. Ben açık bir kitabım. “Testimone a Gezi Park” (“Gezi Parkı’nın Tanığı”) isimli bir kitap. Luca Tincalla adında bir adam. Kolay, değil mi? Yüzümü ve sözlerimi ortaya koydum, en azından. En azından diyorum, çünkü bu ülkeyi, Türkiye’yi SEVİYORUM. Sanattan, şehirlerden, anıtlardan, kültürel mirastan ve diğer şeylerden bahsetmek yerine direnişten bahsetmek zorunda kalmak beni gerçekten üzüyor. Ancak şu durumda başka türlüsünü de yapamıyorum. Bu mevzuu, kendi seçimlerimi yaptığımı ve – ama değil, ve – sizin seçimlerinize de saygı duyduğumu söyleyerek kapatıyorum; çünkü dünyanın hepimize ihtiyacı var, can yoldaşlarına ve öyle olmayanlara. Fakat yol ortasındaki bir köpek gibi terk edilmiş olmak beni üzüyor. Nokta.

Neden gösterilere katıldım?

Bu yasak da neyin nesi?

Yürürlüğe girdi mi?

Farklı yollarla baypas edilemez mi?

Yanıtlayayım. Tersten başlayarak.

Farklı yollarla devre dışı bırakılıp bırakılamayacağını bilmiyorum; ama sanırım bu mümkün. Nereleri ve nasıl vuracağını görmek gerek önce. İnternet üzerinde vpn yahut benzeri yöntemlerin kullanılıp kullanılamayacağını görmek gerek.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasayı meclise geri göndermek için 15 günü olduğundan, yasa henüz yürürlüğe girmiş değil. Gül tarafından veto edilebilir. Belki hayalciliğimden kaynaklanan bir hipotez; ama yaşam devam ettikçe umut da hep vardır demişti biri, her ne kadar sonu pek iyi olmadıysa da.

Bu yasakçı düzenlemeyle, hükûmet organı olan TİB, herhangi bir site veya sayfayı 24 saatten az bir sürede tek bir tıkla erişime engelleme hakkına sahip olacak. Bunun yanında her bir kullanıcıya ait tüm erişim verilerini de gönlünce edinebilecek.

Fotoğraf: Luca Tincalla

Son olarak, gösterilere katıldım, çünkü yürürlüğe girdiği takdirde bu yasanın ifade özgürlüğümü ihlâl edeceğini hissediyorum. Yalnız değildim. Benimle birlikte en azından 5000 kişi, belki de daha fazlası vardı. İstiklal Caddesi boyunca Tünel’den Taksim’e doğru yürürken, daha akşam 18’de TOMA’ların ortalıkta dolaştığını gördüm. 18.40’da Burger King’e ulaştım ve terasa çıktım. Gösterilerin öngörülen başlama saati olan 19’a doğru, ezanlar okunurken, meydandaki insanlar polis tarafından dağıtıldı. İstiklal’e ulaşabilir miyim diye bakmak için aşağı indim, ama başaramadım, bir polis kordonu girişleri kapatmıştı. Yeniden terasa döndüm. Göz yaşartıcı gazların etkisiyle kaçışan göstericileri gördüm. Biri, polisin kısa süre sonra yukarı çıkabileceği konusunda bizi uyardı. Biber gazlarının havada uçuştuğu meydana indim. Korunmak için taktığım fularla bile doğru dürüst nefes alamıyordum; ama suratını hiçbir şeyle korumamış bir kız vardı, omzuna girdim ve o metroya binene kadar aynı eşarbın altında birlikte soluduk. Sonra geri döndüm, devam etmek istiyordum. Alman Hastanesi’nin oraya gittim, çünkü Twitter’dan orada çatışmalar olduğunu okumuştum. Gerçekten de vardı. Yalnızca bu da değil. Plastik bir kurşun birkaç metre yakınımdan geçti: yere paralel bir şekilde ateşlenmişti, eminim. Sonrasında havai fişekler, göz yaşartıcı gazlar, ateşler içindeki barikatlar... Burada noktalıyorum.

Burada noktalıyorum ama daha bitmedi, en azından benim için; bundan emin olabilirsiniz.

Fotoğraf: Ahmet Şık
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...