Son zamanlarda R&B’nin en güzel örneklerinin önemli bir kısmı Birleşik Krallık’tan çıkıyor. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Corinne Bailey Rae buna güzel bir örnekse Amy Winehouse da başka bir örnek. Hatta -kanımca- daha güzel bir örnek.
1983 doğumlu Amy Winehouse, taksi şoförü bir baba ve eczacı bir annenin çocuğu. Amcalarının çoğu ve anne tarafının neredeyse tamamı profesyonel caz müzisyenlerinden mürekkep. Çocukluğunda Ella Fitzgerald, Dinah Washington gibi popüler caz vokalistlerini dinleyip durmuş. Sonra sonra Amerikan R&B ve Hip-Hop’ına merak salmış.
İlk albümü Frank’i 2003 yılında yayımlayan Amy Winehouse, platin seviyesinde satılan bu albüm sayesinde özellikle kendi memleketinde çok popüler bir isim olmuş. Frank’te caz tınılarını pop ve R&B’yle gayet güzel bir şekilde sentezleyen Winehouse önemli bir şöhret kazanınca magazin basını da kendisiyle sürekli uğraşıp durmuş. “Acaba medyanın bu tutumu Amy Winehouse’un ağzına sıçacak mı?” şeklinde endişelere gark olan dinleyiciler 2006'nın sonunda yayımlanan Back to Black'le birlikte rahatlamış.
Back to Black’e kadar bu insandan haberim bile yoktu. Birkaç ay önce Ayça tarafından “Bak, Amy Winehouse; dinle!” şeklinde dürtülmemle beraber tanıdım bu kadını. Önce Back to Black’i dinledim ve “Vay be, kadın 60’ların R&B’sini nasıl da modernize etmiş, nasıl da güzel şarkılar yapmış yahu!” dedim içimden. Sonra Frank’i dinledim, Back to Black kadar beğenmemekle birlikte gayet başarılı bir albüm olduğunu da kabul ettim.
Amy Winehouse, Back to Black’te caz tınılarından vazgeçip kendini olduğu gibi geçmiş zaman R&B’sine ve Soul’a vermiş; tabii ki modern R&B dokunuşlarıyla cilalayarak. Bu değişimde ilk albümdeki prodüktör Salaam Remi’nin, yerini Mark Ronson’a bırakmasının da etkisi büyük. Berry Gordy’nin kulakları çınlasın, Winehouse o dönemlerde ortaya çıksaydı anında Motown Records’la sözleşme imzalardı.
Back to Black, Rehab’le açılıyor ve sözleriyle ilk referansı da veriyor: "They tried to make me go to rehab I won't go go go, I'd rather be at home with Ray." Ray dediği, bizim Ray. Charles olan hani. Şarkıdaki piyano riff’i de 50’lerin Doo Wop melodilerine sağlam bir selam. Albümde Doo Wop’a başka bir selam da Wake Up Alone’da çakılıyor.
You Know I’m No Good albümden yayımlanan ilk 45’likti. Gerçekten nefis bir seçim. Şarkının ana yapısı 60’lar sonu Motown Sound’una nefis bir funky (kıvrak desek?) ritim verilerek oluşturulmuş. Gitarların kırık ve eski tınlayan tonu da ayrı bir güzellik. Me & Mr. Jones (Fuckery) handiyse Clyde McPhatter dinlermiş gibi hissettiriyor. 50’ler sonu R&B’si bu kadar mı güzel modernleştirilir be kadın!
Amy Winehouse, Just Friends’de “Ben Karayip müziğinden de anlarım arkadaş.” diyor ve erken dönem Ska müziği ritminin üzerine güzel güzel şakıyor. He Can Only Hold Her de Karayip referanslı olmakla birlikte, nakaratla beraber yürüyen “da-da-da-da-huu” şeklindeki geri vokaller ve o sırada üflenen nefesliler Motown’ın en önemli artistlerinden biri olan Smokey Robinson’ın müziğini anımsatıyor. Davulun sağladığı modern R&B sadası da “‘Olmuş’ bu sentez, arkadaş.” dedirtiyor içten içe.
Albümün de adını aldığı şarkı olan Back to Black, Amy Winehouse’un 60’ların kız gruplarının müziğine ve Phil Spector tarzı “Brill Building Pop” işlerine de hiç yabancı olmadığını gösteriyor bize. Bu kadının The Shangri-Las’ı ve The Ronettes’i çok sevdiğine dair bahse girmeye hazırım.
Uzunçalardaki Motown Sound referansları da bitmek bilmiyor bir yandan: Bir Smokey Robinson baladıymışçasına akıp giden Love Is a Losing Game bunlara bir örnek. Albümü kapatan Addicted da neredeyse 1968 yılına ait bir Marvin Gaye şarkısı. Utanmasam albüm adı verip You’re All I Need falan da diyeceğim (utanmamışım, evet). Tears Dry on Their Own ise albümdeki en açık göndermeyi içeriyor: 1967 tarihli Marvin Gaye hiti Ain’t No Mountain High’ın düzenlemesiyle açılıyor şarkı. Vokal melodisi dışındaki her şey Ain’t No Mountain High Enough’la birebir. Bir süre sonra şarkı biraz daha farklı bir yere de gidiyor doğal olarak; ama bir bütün olarak bakacak olursak Tears Dry on Their Own baştan aşağı Ain’t No Mountain High Enough’ın altyapısı üzerinde şekilleniyor.
Konu R&B olunca sürekli bir yerlere referans vermeden duramadığımın farkındayım. Zaman zaman bana da itici gelebiliyor bu habire referans verme durumu; ama ne olursa olsun kökenler her zaman önemli. Söz konusu müzikler yapılmasaydı ortada Back to Black gibi güzel bir albüm olmazdı. Her şeyin ötesinde Amy Winehouse bu referansları şarkılarının içinde kendisi bile verirken (en güzel örnek Tears Dry on Their Own) ben vermeyip de ne yapayım.
Back to Black su gibi akan bir albüm. Kıvrak davul ritimleri, güçlü ve sağlam baslar, her saniye kulaklarımızı şenlendiren bakır üflemeler, özlem duyduğumuz geri vokaller falan; hayat ne tuhaf...
5 yorum:
eski bir cumhuriyetçi motown kardeşlik birliği üyesi olarak,onay veriyorum bu winehouse hanımefendiye.kesinlikle çok başarılı.tavizsiz.tolga bey, yakın yerlere gelince haber ediniz size loma records dan bişiyler çekicez daha,hep zenci işi, hep 60'lar.
Evet evet, seviyoruz Amy hanımablayı. Bu arada şahanesiniz, Loma Records demek; araştıralım :)
:)))))))))))99999999999
http://www.amazon.com/Best-Loma-Records-1960s-Label/dp/B000002MT6
hadise bu...arşiv dediğin paylaştıkça güzelleşir.
bu kadının şarkılarını severim beni hüzünlendiriyor
Yorum Gönder