“Art Brut”, toplumdan bir şekilde dışlanmış ya da kendini bilinçli olarak toplum dışına atmış olan insanların elinden çıkan yapıtları içeren bir sanat akımı. Aslına bakılırsa tam anlamıyla bir akım bile sayılmaz; Fransız ressam Jean Dubuffet 1947 yılından itibaren akıl hastalarının, mahkûmların, sağır ve dilsiz insanların, körlerin eserlerinin koleksiyonunu yapmaya başlıyor ve bu eserlere dair bir tanım olarak da “Art Brut”yu getiriyor. Türkçeye “ham sanat” olarak çevirebileceğimiz bu isim 2004 yılında Londra’nın güneyinde yaşayan 5 insana ilham veriyor.
“Grup kurduk, bir grup kurduk!” diye bas bas bağıran Art Brut, İsrail ve Filistin arasında barışı sağlayacak şarkılar yazmak istiyormuş; bunu albümün açılış şarkısı Formed a Band sayesinde öğreniyoruz. Bu çocuklar, eğlenceli; eğlenceli olduğu kadar da haysiyetli bir punk icra ediyor. Müzik yaparken eğlendiklerini de dinleyiciye çok samimi bir şekilde aktarabiliyorlar.
Vokalist Eddie Argos zaman zaman (hatta çoğu zaman) konuşur gibi söylüyor şarkılarını. Ki daha ilk şarkıdayken bu konuda bizi uyarıyor zaten: “Evet, ben bu şekilde şarkı söylüyorum, ironi değil bu, rock and roll hiç değil.”
Sözleri her daim çok ilgi çekici ve çok eğlenceli: My Little Brother’da “sadece” 22 yaşında olan ve Rock and Roll’u henüz keşfetmiş olan erkek kardeşinden, Emily Kane’de 10 yıl, 9 ay, 3 hafta, 4 gün, 6 saat, 13 dakika ve 5 saniye önce ayrıldığı sevgilisinden, Modern Art’ta modern sanatın üzerindeki etkilerinden, Good Weekend’de (Emily Kane’in etkisinden kurtulmuş olsa gerek ki) yeni sevgilisiyle neler yapmak istediğinden ve onu “tam iki kere!” evet evet, “tam iki kere!” çıplak gördüğünden bahsediyor vokalistimiz.
Bang Bang Rock & Roll’da seksten, uyuşturuculardan ve rock’n’roll’dan iştiyakla bahsederlerken, araya Velvet Underground şarkılarına katlanamadıklarını ve bunun yanında seksten, uyuşturuculardan ve rock’n’roll’dan bahseden şarkıları çok sıkıcı bulduklarını sıkıştırıveriyorlar. Fight’ta “hadi hadi, gel gel!” çekiyor bize Art Brut: “Gel de kavga edelim, hadi!”
Moving to L.A.’de mümkün olabilecek tüm klişeleri kullanarak Los Angeles’a yerleşmekten bahsediyorlar: “Axl Rose’la takılayım, kendime yeni giysiler alayım, ‘belden üstüm çıplak olmak suretiyle’, Harley Davidson’ımla yollarda süzüleyim; hatta bir dövme yaptırayım. Dertlerimden uzakta, Morrissey’le Hennessy içeyim.” ve devamı... Müzik ikonlarıyla olduğu kadar müzik basınıyla da dalga geçmeyi çok iyi biliyor bu çocuklar: Bad Weekend’de “Uzun zamandır NME okumadım, ne tür müzik yaptığımızı bilmiyorum” diyorlar. Şarkı sözlerindeki popüler kültür ve Top of the Pops takıntısı da dikkatlerden kaçmıyor elbette. Albümün son iki şarkısı olan Stand Down ve 18.000 Lira’da ise bir İtalyan mafyası karakteri "uydurup", ondan bahsediyorlar.1976 yılında İngiltere’de yaşanan “punk patlaması” sırasında muhtemelen hayatta bile olmayan bu çocuklar söz konusu punk ruhunu çok başarılı bir şekilde içselleştirmeyi başarmışlar. Müziklerinde Television Personalities’den Buzzcocks’a, The Fall’dan Wire’a, Supergrass’ten Pulp’a kadar pek çok güzel grubun etkisini gözlemek mümkün.
Art Brut’nun müziğe yaklaşımının The Beatles – Buzzcocks – Supergrass çizgisinde gittiğini söyleyebilirim. “Nasıl yani?” diyecek olanlara ise “müzik yaparken çok eğlenmek, müziğin kendisi dışındaki etmenleri çok da fazla önemsememek” gibi şeylerden bahsedebilirim. Kanımca 90’lı yıllarda Britanya’nın gördüğü en samimi, en eğlenceli ve (çok iddialı görünse bile) belki de en önemli grup olan Supergrass’ın geçirdiği evrime benzer bir evrim geçirmesini bekliyorum Art Brut’nun.
Bang Bang Rock & Roll 2005 yılı içinde yayımlanmış en önemli birkaç albümden biri.
2 yorum:
Çok güzel yazmışsın tolgacım benim bile konserine gidip izleyesim geldi. Yeni çıkaracağım dergimde yayınlıycam seni. Nouvelle Vague hakkında da yazı yazsanaaa =)
çok güzel yazı olmuş gerçekten. supergrass fikrin de cuk oturmuş bence. tebrikler.
Yorum Gönder