20 Eylül 2007

Albüm: Jens Lekman - Night Falls over Kortedala

[Service; 2007]

Kortedala Geceleri Bambaşka

Önce birkaç EP'yle kendini gösterip 2004 Mayıs'ında ilkalbümü When I Said I Wanted to Be Your Dog'la görücüye çıkan (ahahah, bu klişeyi de kullandım; çok mutluyum) Jens Lekman ikinci albümü Night Falls over Kortedala'yı Eylül 2007'de yayımladı.

2005 yılında araya bir de 45'lik ve EP'ler toplaması olan Oh, You're So Silent Jens girmişti (bu toplama albümü henüz dinlemiş değilim). İlk albümünde zaman zaman Donovan'vari bir şarkıcı/şarkı yazarı görünümü çizen, Karayip vurmalılarıyla Motown'ı birleştiren, bazen Doo Wop akorlarına kendini veren, kimi zaman 80'ler gitar popuna selam eden, bazı şarkılarda Stephin Merritt tarzı drum machine'lere de yer veren, Chamber Pop etkilerini müziğinden eksik etmeyen Jens Lekman yine çok değişmemiş.


Night Falls over Kortedala'nın açılışını yapan şarkı And I Remember Every Kiss görkemli üflemelileri ve vurmalılarıyla, sızlayan kemanlarıyla Rufus Wainwright tarzı bir "oda pop"u. 60'ların Easy Listening yapan viyolincisi Enoch Light'tan sample'lar da içeriyor. (Sample'a "örnek" diyesim var; ama anlaşılamayabilir sanki direkt öyle denince). Sipping on the Sweet Nectar, Motown'vari bir flüt melodisiyle açılıp Disco ritimleriyle beslenen, sonrasında günümüz Indie Pop şarkılarının handiyse bütün özelliklerini sergileyen güzel bir sentez. Jens abi, ilk iki şarkıda "ilk öpücük" mevzuu etrafında takılmış bir miktar.

"Kız kardeşimi okyanus kıyısına götürdüm; fakat okyanus beni aptal etti, allah kahretmesin." sözleriyle başlayan The Opposite of Hallelujah'da kardeşine bilgece öğütler veresi gelen Jens'in acınası haline tanık oluyoruz (abart Tolga, abart). Neşeli; kemanlarla piyanolarla akı-akıveren güneş ışığı tadında bir ezgi; bildiğimiz tatlı Indie Pop. 

A Postcard to Nina'nın sözleri özel dikkat istiyor kanımca. Güzel bir hikaye anlatıyor Lekman: Genç delikanlı lezbiyen olan ve hemcinsi bir sevgiliye sahip Nina'ya aşık olur. Bir ara Berlin'deki evlerine dahi gider, babasının sorgulamalarına maruz kalır. Evine dönen gencimiz kızın babasından e-postalar almaya devam eder; ve olaylar gelişir. "Yours truly, Jens Lekman" Leonard Cohen göndermesi midir? Mümkün. "Sevgilin olabilirim; ama kız arkadaşınla sevgili olarak da kalabalirsin, takıl yahu!"... Şarkının baştan aşağı mis gibi Motown koktuğunu da ekleyeyim.

Into Eternity'de eski albümden kalan Karayip ışıltıları yeniden su yüzüne çıkmış ("su yüzüne çıkmış" nedir lan; sanki okyanusun dibine gömülmüştü, tövbe yarabbim). Bu şarkıyı 45'lik olarak yayımlamasını tavsiye ediyorum kendisine; ritmi itibariyle oldukça başarılı olacak, kendisini takip etmeyen kitleye de hitap edecektir sanki. Lambada esintisinin yanında Türk Pop müziği havası bile var şarkıda, valla var. Sevgili Architecture in Helsinki'nin Heart It Races 45'liğinin prodüksiyonu bu şarkıdaki mantıkla yapılmış olsaydı daha çok severdim o şarkıyı, iki şarkının ritimleri birbirine oldukça yakın. 

I'm Leaving You Because I Don't Love You'nun sözlerindeki derin hüzünle, melodi ve düzenlemesindeki neşe ve parıltı gayet güzel bir kontrast oluşturmuş. Jens Lekman'ın Stephin Merritt'e çok yaklaştığı bir nokta olarak kayıtlara geç kızım.

If I Could Cry (It Would Feel Like This) başladığında "Allaaaah" demek lazım bir kez. Mis gibi yaylılar ve vurmalılar girdiğinde, "anam anam romantik Motown şarkısı başladı, hay allah" diyorum ben bir kere. Smokey Robinson mısın be mübarek? 60'ların kadın popçularını, mavi gözlü Soul'cularını da anımsatmıyor değil. Bugün bu şarkıyı Dusty Springfield'a versen, söylemeyip, yorumlamayıp da ne yapsın! 

Evet, Your Arms Around Me, bildiğin 80'ler gitar popunu taşıyor buralara. Bir Modern Lovers olsun, bir Morrissey olsun, ne bileyim bir Aztec Camera olsun; "bunları da takip ettim zamanında oğğluuum" diyor sevgili Jens. Shirin'de ise "şarkıya adını veren kız" var. Kortedala Güzellik Salonu'nda çalışan Irak göçmeni genç kız Şirin'den bahsediyormuş şarkı (geyik yapmıyorum, doğru bilgi). Yine böyle bir 60'lar, biraz Britpop (- Yok artık? - Cidden bak! [Arkadaki odadan bağıran üçüncü şahıs] - Araya giren The Smiths bile var bence). Melodide hafif bir melankoli: Piyanolara canlı vuruyorum, kemanları neşeli yaylıyorum; yine de melankoli, yine de melankoli. Veeeeee melannnkol-lii (diyerek de Büyük Usta Kayahan'a selam). 

Jens, "It Was a Strange Time in My Life'da yine mis gibi bir melodi buldum, verdim flütçüye partisyonu, çal dedim Tolga!" dedi, "Abi" dedim, "İyi yapmışsın, dondurmayı çikolata sosu yerine hüzün sosuna bandırmışsın." "Bak sonra Kanske Är Jag Kär I Dig'in isminde İsveççe falan bişiler var ama şarkıyı İngilizce yazdım, kanma." dedi. "Doo Wop da şeyettirmişsin bir yandan." dedim, "Abi bugünlerde Soul'a da gönül verdim, Motown havaları da yediriyorum şarkılarıma." dedi Jens. "Eline sağlık abi dedim, gönlüne sağlık, yüreğine sağlık." Eyvallah çekti. "Kapanışı da gönül verdiğim Doo Wop sadasıyla yaptım, Tolga'cığım." diye ekledi. "Jens'ciğim" dedim, "Ne güzel söz yazmışsın öyle: My heart is beating, beating like Ringo as I pull into the drive-in bingo." 


Bu albüm müziğe muhteşem bir yenilik getirmiyor; hatta hiçbir yenilik getirmiyor (her albümün de müziğe bir yenilik getirmesi gerekmiyor). Geçmişe yönelik bir sadaya ufak tefek elektronik sesler ekliyorsun, bazen Beck havalarına giriyor, bazen Stephin Merritt diyarlarında geziyorsun, yaylıları-üflemelileri eksik etmiyor, eski moda melodileri yeniden yaratıyorsun, pek de güzel yaratıyorsun. Takdirime ihtiyacın olmasa da takdir ediyorum seni. 



Bir de ufak, ilginç bir not ekleyesim geldi: Jens Lekman, Pitchfork'a son zamanlarda sevip dinlediği bir şarkıyı yollamış. Pitchfork "Ki bizim sevdiklerimizi de sıklıkla sever Jens, kankayızdır biz onla." diyerek Kim Ki O'nun Gezegenin Adı Dünya şarkısını incelemiş tam burada.

Hoş bir hareket diyelim, bir kaç video gömelim.

Jens Lekman - The Opposite of Hallelujah:



Jens Lekman - Sipping on the Sweet Nectar:



Jens Lekman - A Postcard to Nina:



Hamiş: Yeni blogumuz While My Guitar Gently Beeps'e Jens Lekman'ın iki şarkısıyla The Left Banke'in (her şey nasıl da birbirine bağlanıyor, yarabbim) iki şarkısı arasındaki bağlantıları ekledim, buyrun bakın.

4 yorum:

Burcu dedi ki...

jens lekman hakkinda yazmayan kalmamıştı seni bekledik sen de yazdığına göre artık türkiş indie blogları arasında jens lekman'dan bahsetme yasağı koyabiliriz bu commentten başlamak üzere. ama tabi herkesin bahsetmesi mi önemli güzel yazılması mı pek tabi güzel yazılması. niye yalakalık yapıyosam bilmiyorum. yazmaya devam et diye. hadi görüşürüzz çüüüz

dadagu dedi ki...

Nedense bir Van Dyke Parks revival hareketinin tam ortasında bulmuş gibi hissettim kendimi. Ses olarak o kadar benzemiyor, başka bir şey var benzeyen. Benzerlikler tek başına iyi ya da kötü değildir, neye benzediğine de bakar.

Şehirli Derviş dedi ki...

bildiğim kadarı ile Jens bir kaç seneye kadar Morrissey'i olsun The Smith i olsun tanımıyormuş.Ama öyle tınlamıyorda değil zaman zaman.Güzel bir kritik olmuş.Açıklayıcı olduğu kadar tatmin edici.Bir de bu elemana iyi lirik yazıyor felan demelerine inanamıyorum.İngilterede olsam sanırım bana da Morrissey derlerdi.O kadar iddialıyım yani.Ama Jens bilgiğin ve dediğin gibi 80lerden gücünü alan bir naif oğlan.

pecuchet dedi ki...

Hayatımda okuduğum en güzel müzik yazılarından birisi bu be abi! ama bir eksik var ki aslında " $ehirli Dervi$ dedi ki..." de var, bizim Jens; çok geniş bi müzik skalasına sahip değimiş. Ki zaten hep böyle içinde bi "Jonathan Richman ım ulan ben!" tribi var gibi de bakcez artık...


Bu arada bu yazının 2007 de yazıldığını son pitchfork PS inde fark ettim; o an anladım ki "oha Kim Ki O ile turne filan da yaptılar Tolga Abi nasıl bilmiyor?!" sonra tarihe baktım, ahanda bir retro nun içerisindeyiz vesaire:p neyse abi işte böyle... Galiba Yalova' da idin, ben de müthş bloguna saldırmaya devam ediciğim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...