Romero Lubambo 1955 doğumlu Brezilyalı bir caz gitaristi. 1985 yılından bu yana ABD’de yaşıyor ve şu ana kadar Astrud Gilberto, Dizzy Gillespie, Al Jarreau, Harry Belafonte, Grover Washington Jr. gibi pek çok efsaneye eşlik etmiş. Sanırım bu isimler kendisinin ne kadar başarılı bir müzisyen olduğunu anlatmaya kâfi gelecektir. Lubambo, bir Brezilyalı olarak, yalnızca caz değil bossa nova, samba gibi 20. yüzyıl Brezilya müziklerini de kendi stiliyle icra etmekte. “Stili” hakkında önemli ipuçlarıyla dolu 2006 tarihli Softly albümünü hiç çekinmeden önerebilirim.
1966 doğumlu Luciana Souza da ABD’de yaşayan bir Brezilyalı. Babası bir bossa nova şarkıcısı, bestecisi ve gitaristi olan Walter Santos, annesi ise bir şair olan Tereza Souza. Lisansını Berklee’de caz üzerine, yüksek lisansını ise New England konservatuvarında klasik müzik üzerine tamamlayan Souza, bu nedenle temelde bir caz müzisyeni olmasına karşın klasik müzik çalışmalarına da sahip. Elbette, Brezilyalı oluşunun bir getirisi olarak bossa nova ve sambayı da ihmal etmiyor. Souza tam altı kez kendi çalışmalarıyla Grammy’ye aday gösterilmiş; Herbie Hancock’un çeşitli müzisyenlerle yaptığı işbirliği sonucunda ortaya çıkan Grammy ödüllü albüm River: The Joni Letters'da da katkısı bulunuyor.
Bu kadar bilgi yeter, biraz da konserin kendisinden bahsedeyim. Souza ve Lubambo hem orijinal bestelerden, hem de klasiklerden oluşan bossa nova ve samba ağırlıklı bir repertuar sundular, aralara birkaç adet caz klasiği (özellikle Chet Baker’a övgü niteliğinde) serpiştirmeyi de unutmadılar; örneğin Baker’ın “The Thrill Is Gone”ı, konserin doruk noktalarından biriydi. Repertuarla ilgili fikir edinmek isteyenler, Souza’nın 2001 tarihli Brazilian Duos, 2005 tarihli Duos II, 2012 tarihli Duos III (ki bu “Duos” serisinin tamamında Lubambo’nun gitarını da, diğer birkaç gitaristle birlikte, duymak mümkün) ve yine 2012 tarihli Book of Chet albümlerine bir kulak atabilir. Konser boyunca gözüm neredeyse hep Lubambo’nun gitarında oldu. O kadar zarif, duru, ama aynı zamanda gösterişli olmayı da başarabilen bir stili var ki, hayran kalmamak mümkün değil. Öyle bir gitar tonuna, Souza’nın adeta cennetten düşmüş, su gibi akıp giden, latif ve duyguları aktarmakta hiçbir engel tanımayan sesinin eklendiğini düşünün. Bir de, üzerine krema olarak, Souza’nın zaman zaman kullandığı scat singing tarzını ilave edin. Souza’nın pek çok şarkıda perküsyonları da ustalıkla kullandığını belirtmeden geçmeyeyim. Her iki müzisyenin konser boyunca süregiden sempatik tavırlarını ise tanımlamak mümkün değil; her şarkının ardından Lubambo’nun bir kahkaha koyuverişi örneğin, zihnime kazındı kaldı. Bütün bunların sonucu da, nasıl geçtiği anlaşılmayan bir buçuk saatlik bir akustik ziyafet oldu.
Elbette bu akustik ziyafette konser mekânının da etkisi oldukça büyük. Souza’nın kendisi de konser esnasında mekânın güzelliğinden ve akustiğinden bahsetmeyi ihmâl etmedi. Gerçekten de bahsedilmeyecek gibi değil. Henüz geçen ay hizmete açılan Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nde Ana Tiyatro ve Drama Sahnesi olmak üzere iki salon bulunuyor. Bu konser Drama Sahnesi’ndeydi ve oturma düzeninden akustiğine, sahnesinden ışık sistemine kadar her şeyiyle tam puan aldı benden. Yakın zamanda Ana Tiyatro’da da bir etkinliğe katılıp, o sahneyi de tecrübe etmek istiyorum. Hele ki 22 Şubat 2014’te, benim için efsane olan müzisyenlerden birinin, Ennio Morricone’nin söz konusu sahnede büyük orkestrasıyla birlikte Veda Turnesi kapsamında bir konser vereceğini düşününce, kendimi heyecanlanmaktan alıkoyamıyorum! Yalnızca popüler müzik, caz veya klasik müzik konserlerine değil, tiyatro oyunlarına ve –en şahanesi– dünyaca ünlü müzikallere de sık sık ev sahipliği yapacak olan Zorlu Center PSM’nin etkinlik takvimini sık sık ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum.